A’dan X’e yazılan mektuplardan oluşan kitapta, yoğun bir duygu hali yaşıyorsunuz sevginin en çaresiz halini okuyorsunuz. Aida dışarıda özgür gibi yaşıyor ama aklı, yüreği, benliği kısaca herşeyi Xavier ile dolu. Elinden mektup yazmaktan başka bir şey gelmiyor. Mektuplar o kadar içten ve o kadar yürekten yazılmışlar ki duyguyu en yoğun şekilde tadarak okuyorsunuz. Sadece mektuplarda duyguları değil aynı zamanda insanlarla olan ilişkileri, dünyanın karşılaştığı sorunları ya da hayatlarına giren insanları ve bu insanlarla yaşanan olayları da okuyorsunuz.
Kitapta el çizimi küçük ayrıntılar mevcut bu da ayrı bir detay olmuş kitapta. Hele ki son sayfadaki kaçış planını andıran çizim benim çok dikkatimi çekti. Ayrıca kitap, su gibi aktı. Mektuplar arasındaki italik yazılar da mektuplarda ki duyguları özetliyordu bence.
Okumak isteyenlere tavsiye ederim.
Kitapta altını çizdiğim bazı bölümleri ise sizinle paylaşmak istiyorum. •Hayat şu anda anlatılan bir hikâyedir. •Evren beyne benzer, makineye değil. Hayat şu anda anlatılan bir hikayedir. İlk gerçeklik hikayedir.
•Geçmiş, mahkûmu olmadığımız tek şey. Geçmişe her istediğimizi yapabiliriz. Yapamayacağımız, neticelerini değiştirmek. Gel geçmişi birlikte yapalım.
•Bir yasa ne kadar iyi olsa da kaçınılmaz olarak hantaldır. Bu yüzden de uygulaması tartışmalı ve sorgulanmalıdır. Bunu yapmak yasanın hantallığını giderir, dolayısıyla hukuka hizmet eder.
•Her şey aynı malzemeden yapılmış ama herkes başka başka.
•Ama mükemmellik daima sevimsizdir. Asıl kusurları severiz biz.
•Umutla beklenti arasında büyük fark var. İlk başta süreyle ilgili olduğunu düşünmüştüm, umudun daha uzaktaki bir şeyi beklemek olduğunu. Yanılmışım. Beklenti bedene ait, umutsa ruha. Fark bu. İkisi birbiriyle temas ediyor, birbirini tetikliyor ya da yatıştırıyor. Ama her birinin hayali farklı. Bir şey daha öğrendim. Bir vücudun beklentisi bir umut kadar uzun sürebilir. Seninkini bekleyen benim vücudumun mesela. Sana iki kere müebbet verdikleri anda onların zamanına inanmayı bıraktım.
•Her tür sevgi tekrara bayılır, çünkü tekrarlar zamana kafa tutar.
•Her şeyi beyaza boyadılar, hiçbir şey olmamış gibi. Ama duvarlar o tek kat boyanın altından hala haykırıyor!
•Cehennem para babalarının icadıydı; amacı, yoksulların dikkatini mevcut sefaletlerinden saptırmaktı.
•Küçük şeyler korkutuyor bizi. Ölümümüze sebep olabilen büyük şeyler cesaret veriyor. hiçlik olduğuna inanmaktan daha büyük bir hata olamaz.
•Yüz hayat yaşasam seni uyduramazdım.
•Aşkın 'biraz'ı olur mu?
•Bebekler doğduktan sonra ağlamak yerine gülse nasıl olurdu? Tuhaf soru çünkü biliyoruz ki böylesi hayat olmazdı.
•Yokluğun hiçlik olduğuna inanmaktan daha büyük bir hata olamaz.
İkisi arasındaki fark bir zamanlama meselesidir.
Hiçlik önce, yokluk sonradır.
•Kimi zaman, uzun bir hayatın ardından ölmeme birkaç ay kalmış gibi geliyor; kimi zaman kendimi on bir yaşında gibi hissediyorum, neredeyse her şeyi keşfetmeyi bekler vaziyette.
•Can Yücel bir hikâye anlatıyor.
Yakov yedi yaşında bir çocuk ve arkadaşına soruyor: İnsanlar nasıl olup da o küçücük gözleriyle her şeyi görebiliyor? Koca bir kasabayı ya da caddeyi görebiliyorlar, bütün bunlar bir göze nasıl sığar?
•Hapishane hiçbir yer değil.