Fiziği bizlere bambaşka bir dille anlatan yazar Adem Özöndel, gerçekten sıra dışı bir yazar. Bilinen romanların dışında bir çizgi daha çizmiş olan yazar Özöndel, bir çoğumuzun bilmediği, günlük hayatta konuştuğumuz durumların nasıl hayatımızda var olduğunu anlatmaya çalışıyor.

İlk kitabı ‘Spektrum Başlangıç’ üzerine konuşma fırsatı yakalamış olduk.

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

1986 yılında doğdum. Pamukkale üniversitesi Fizik bölümünden mezun olduktan sonra İstanbul Aydın Üniversitesi sağlık fiziği bölümünden mezun oldum. Şu anda da medikal fizik uzmanı olarak çalışmaktayım. Ben çocukluğumdan beri biraz farklı bir çocuktum. Bu kendimi özel hissetmek, yada övmek için söylediğim birşey değil. Sadece çok meraklı bir çocuktum. Örneğin bir gün, Mermerin üzerindeki şekerleri yemek için gelen karıncaları izlerken benim yaymış olduğum manyetik dalgalardan dolayı benim varlığımı fark edip kaçıştıklarını çözmüştüm. Böylelikle aklıma gelen icat böcekleri öldürmeden manyetik bir dalga yayarak onları insanlardan uzaklaştırabileceğimiz bir cihaz üretilebilir diye düşünmüştüm.

Ayrıca lise yıllarımda elektrikle çalışan araç projesini TÜBİTAK’a sunmayı düşündüm. Ancak öğretmenim bütçesi bizi aşar dedi ve günümüzde var olan benim bir düşüncem daha sadece fikir olarak kalmıştı.

Genelde yalnız kalmayı ve merak ettiklerimi araştırmayı severim. Arkadaşlarım ile çok görüşmezdim. Ayrıca ben yalnız kalmanın kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum. Aksine yalnızken insan yaratıcı olur. Geçmişimize bakarsak Newton o kadar çelimsiz bir çocukmuş ki arkadaşları ile oyun oynayamazmış. O dönemde zaman geçirmek için günümüz çocuklarının elinde olan telefon, tablet ya da envai çeşit oyuncak yokmuş. Tahminimce zamanının büyük bir kısmını düşünerek geçiriyordu. Tarih boyunca birçok kişinin kafasına elma düşmüştür ama sadece bir kişi o elmayı aşağı çeken şeyi düşündü. Elma ağacının altında tek başına oturmak yerine arkadaşlarıyla bir aktivite yapıyor olsaydı; o elma kafasına düşmeyecekti ya da düşünmeyecekti ve 20’li yaşlarda Yerçekimi Yasası’nı bulamayacaktı.

Peki sizin düşündüklerinizi başkalarının yapması sizi üzüyor mu?

Hayır üzmüyor aksine seviniyorum. Çünkü ben biliyorum ki dünya çok farklı bir noktaya gidiyor. Bu buluşların yapılması gerekiyor ve kim bir an önce bulmuş bunun bir önemi olmamalı. Bilim insan için var. İnsanlığın faydasına olduğu sürece bence kimin bulduğunun bir önemi yok. Sonuç itibariyle bizler için var oluyor bu projeler. Bana umut veriyor. Sadece benim fikrim olarak kalmasını bu yüzden istemezdim.

‘Spektrum Başlangıç’ isimli ilk kitabınızı piyasaya sürdünüz. Tema olarak niçin fizik bilimini seçtiniz?

Fizik evrenimizin varlığı, hayatımızın gerçeği. İçinde bulunduğumuz evren bile fizik kuralları ile var ve o kurallar ile varlığını sürdürüyor. Bu yüzden birçok insanın soğuk baktığı anlamakta zorlandığı fizik bilimini, bir fizikçi olarak insanlara anlatabilmek istedim. Fiziğe merakım çocukluğumdan geliyor. 5-6 yaşlarında bir gün babama ‘Baba neden bütün gezegenler yuvarlak diye sormuştum?’ Çünkü aya bakıyorum, yuvarlak, güneşe bakıyorum yuvarlak dünyamız yuvarlak. Ben gözlem yapmayı, olayın asıl özünü öğrenmeyi seviyorum. Çocukluğumda cevabını alamadıklarımı düşündükçe bildiklerimi insanlara anlatmayı daha çok istedim. Bunu da insanların anlayabileceği bir şekilde yapmalıydım. Yani daha anlaşılır bir dil kullanarak teknik bir kitap ile değil de roman diliyle bir kurgu içerisinde insanlara fizik bilimini anlatmayı tercih ettim.

Kitabınızı bastırmayı ne zaman düşündünüz?

Ben kitabımı bastırmak isteyeceğimi düşünmemiştim bile. Yani kitap yazıp, bastırıp para kazanmak gibi bir kaygım da olmadı. Ben sadece yazmak istiyordum. Yaklaşık 5 yıl gibi bir sürede yazmış olduğum bu kitabı bitirdikten sonra bastırmayı karar verdim.

Peki, bu romanınız türüne ne diyebiliriz?

Bu kitap içinde bilim kurgu, aşk, macera… birçok konuyu içinde barındıran bir roman oldu.

Peki kitap yazma fikriniz nasıl oluştu?

Öncelikle bir konuyu özellikle belirtmek istiyorum kendimi yazar olarak görmüyorum. Daha yolun çok başındayım ve bu ünvanı hak eden gerçek yazarlara saygısızlık olarak görüyorum. Yazma fikrinin nasıl oluştuğuna gelecek olursam bir gece 02.00 civarları, bilim kurgu filmi açtım izliyorum. O aralarda bir cümle her yerde dolaşıyor “bizim tarihimiz Amerika da olsa her padişahın tarihi bir dizi olur, bir film olur” sonra dedim bir fizikçi olarak elimizin altında yüzlerce bilimsel olay var her biri bir bilim kurgu olur. Saat gece 02.00, yatağıma girdim. Okuduğum romanlar aklıma geliyor. Adamlar 400-500 sayfalık romanları nasıl yazıyorlar diye düşünüyorum. Yani ben bir kurgu yapsam muhtemelen on sayfada her şey biter diye düşünüyorum. Uyuyamadım. Aklımdan 6-7 tane kurgu geçirdim, birisi hoşuma gitti. Açtım bilgisayarı ve yazmaya başladım. Korkum kafamdaki kurgunun bir roman kadar uzun olmayacağıydı. O gün sabah 06.00’ya kadar yazmıştım. Tam tamına 13 sayfa yazmıştım ve daha konuya girememiştim bile. Karakterler yaratmak, olay örgüsü oluşturmak… Her şeyi kendimin belirlediği bir dünyanın içindeydim artık. Bazen bir sayfa yazdım, bazen aylarca tek bir kelime yazmayıp olayı kurgulamaya çalıştım bazen haftalarca bir karakterin özelliklerine uygun ismi düşünmekten yazamadım. En sonunda tamamladım nihayet.

Bundan sonraki kitaplarınızda herhangi bir ticari kaygınız olur mu?

Kesinlikle öyle bir kaygım yok. Ben sadece fizik bilimini farklı bir dilde anlatmak istiyorum.

Sizin kitap yazmanız bir yetenek mi sizce yoksa sonradan gelişen bir şey mi?

Benim yazmam yetenek diyemem çünkü benim yazmam sonradan gelişen bir durum oldu. Yani yazar olmak gibi bir tutkum olmadı hiç.

Yazdıklarınızı kimsenin okumayacağını bilseniz de yazar mıydınız?

Kesinlikle yazardım. Yazarken kendi yarattığınız dünyada gezinmesi çok zevkli.

Yazarken nasıl hissediyorsunuz?

Kendimi karakterleri yerine koyarak yazıyorum.

Yazmak sizin için hayat boyu süren bir serüven mi yoksa? Yoksa geçici heves mi?

İnanın bunu ben bile bilmiyorum. Tek bildiğim söyleyeceklerim, anlatacaklarım olduğu sürece yazarım diye düşünüyorum.

Peki, medikal fizik uzmanı olmasaydınız ne olmak isterdiniz?

Benim hayalim pilot olmaktı. Şansımı da denedim. Ancak olmadı.

Hayatta en çok merak ettiğiniz şey nedir?

Dünyanın son günü insanların geldiği noktayı görmek isterdim. Ölümsüz olabilecek olsaydım bunun için olmak isterdim.

Kitabınızın içeriğinden bahseder misiniz?

Aslında birçok şeyden bahsediliyor romanda. 4 farklı kişinin ağzından ilerleyen bir kurgusu var. Dünya bilim insanlarının dünyamızı çarparak yok etmesini engellemek için yaptıkları plandan, özel güçlere sahip dünyayı enerji ve dalga boylarıyla algılayan bir çocuğu ailesinin koruma çabası, bu çocuğun büyüyüp aşık olması ve yine bu çocuğun devletin askeri gizli bir biriminin fark etmesi…. Daha fazlası spoiler olacağı için susayım en iyisi…

Bu güzel röportaj için çok teşekkür ederiz.

Bana kendimi ifade edebilme şansı verdiğiniz için ben teşekkür ederim.