İnşaat Mühendisleri Odası Denizli Şube Başkanı Murat Şenel, 17 Ağustos Marmara Depreminin 19. Yıldönümü nedeniyle basın açıklamasında bulundu. Şenel, “17 Ağustos 1999 Depremi, ortaya çıkan can ve mal kayıpları bakımından bir “Milat” olarak kabul edildi. Bu büyük felaket ülkemizin en doğusundan en batısına, en güneyinden en kuzeyine kadar, uzak veya yakın ölçekte her aileyi etkiledi. Büyüklüğü 7,4 olan 17 Ağustos Gölcük merkezli deprem; başta İstanbul olmak üzere çevre illeri büyük ölçüde etkilemiştir. En büyük can kayıpları Kocaeli, Sakarya ve Yalova’da ortaya çıkmış, yaklaşık 16 ilimiz bu depremden etkilenmiştir. Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın ürettiği tarihsel depremlere baktığımızda yaklaşık olarak 250 yıllık dönemlere denk gelen ve 7 ve üzeri büyüklükte olan depremlerin olduğunu görüyoruz. 1509 Depremi ile 1766 Depremi arasında 257 yıllık bir dönem var. Bugün ne yazık ki İstanbul’da yaklaşık 250 yıllık bu periyodun sonuna geldiğimizi görüyor ve bundan dolayı endişe duyuyoruz. Anadolu coğrafyası için depremler kaçınılmaz bir gerçek. Asıl sorun 17 Ağustos 1999 Depremine hazırlıksız olarak yakalanmış olmaktı. Oysaki milat 1939 Erzincan Depremi olmalıydı. Bu depremde 32 binden fazla insanımızın hayatını kaybettiği, unutulmuştu.  Oysaki milat 1966 Varto depremi olmalıydı, 1971 Bingöl,  1976 Çaldıran-Muradiye, 1983 Erzurum Aşkale, 1992 Erzincan, 1995 Dinar ve 1998 Adana Ceyhan Depremleri Milat olmalıydı. 1999 Gölcük ve Düzce Depremlerinin ortaya çıkardığı can ve mal kayıpları o kadar büyüktü ki, her kurum ve kuruluşun konuyu yeniden düşünmesine neden oldu. Bu kapsamda yapı denetimi, nitelikli mühendislik eğitimi, mühendislik hizmetlerinin kalitesinin yükseltilmesi ve ilgili mevzuatlar ülke gündeminin ilk sırasında kendisine yer buldu. Bize göre temel sorun; plansızlık, çarpık kentleşme, yetersiz mühendislik, niteliksiz müteahhitlik ve denetimsizlikten kaynaklanıyor. Benzer büyüklükteki depremler Japonya gibi ülkelerde çok daha sınırlı can ve mal kayıplarına sebep olurken, bizde ortaya çıkan durumun felaket haline gelmesi, sorunun bizden kaynaklandığını gösteriyor. Sorun, depremin kendisi değil doğurmuş olduğu sonuçlar. 1999 depremleri, sağlıksız ve kaçak yapılaşmanın, mühendislik hizmeti almadan yapı üretilmesinin ve yapı üretim sürecinin denetlenmemesinin ciddi sonuçları olduğunu gösterdi. Dolayısıyla da tartışma daha çok yapı denetim kavramı üzerine yoğunlaştı. 29.06.2001 tarihinde yürürlüğe giren ve hâlâ uygulamada olan 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkındaki Kanun da ne yazık ki beklentileri karşılayamadı. Bugün sadece yapı denetim konusunda değil, şantiye şefliği uygulamalarında da ciddi sorunlar yaşamaya devam ediyoruz. Bugün uzmanlıkları dikkate alınmadan şantiye şeflerinin görevlendirilmesi bilime ve bilgiye aykırıdır. Yine yakın bir zaman önce ruhsatlardan mühendis ve mimarların imzasının kaldırılmış olması sahteciliğe neden olacağı gibi,  mesleki yetkinliği de zaafa uğratacaktır. Açıktır ki, Yapı Denetim Yasası’nda gerekli değişiklikler, ihtiyaç duyulan düzenlemeler yapılmaz ise, on yıl sonra aynı sorunlarla karşı karşıya kalınacak, olası bir depremde başta kamu binaları olmak üzere konutlar, işyerleri ağır hasar görecek, çok sayıda bina yıkılacak, can ve mal kayıpları yaşanacaktır” dedi.