Denizli’nin tarihi kentleri Hierapolis’i ve Laodikeia’sından sonra Selçuk Efes Antik kent bize farklı bir dünyanın kapılarını araladı…


Öncelikle Selçuk Kalesi, Selçuk kentinin tacı olarak anılan Selçuk Kalesi, ile başladık biz gezimize. Burası Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait bir kale… Moloz taş, devşirme malzeme ve tuğla kullanılarak inşa edilen bu tarihi yapı, 15 kuleyle güçlendirilmiş. Doğu ve batı yönünde iki ana girişi bulunuyor. Kale, Türk’lerin eline geçtikten sonra Ayasuluk ismini almış ve tepede bulunan kent Aydınoğulları Beyliği döneminde bir süre başkentlik yapmış. 14. yüzyılda Osmanlı topraklarına katılmış. Ayasuluk Kalesi‘nin en üst noktasında yer alan sarnıç, Bizans Dönemi’nde bir bazilikanın doğu bölümüymüş. Yağmur sularıyla beslenen sarnıç, çevresindeki hamamın ve çeşmenin su ihtiyacını karşılıyormuş. Aziz Yuhanna‘nın, 90 yaşındayken, İncil’ini burada yazdığına inanılıyor.


İsa Bey Camii: Selçuk Kalesi’nin hemen alt tarafına düşen İsa Bey Camii, kendinden önce gelip geçen medeniyetlerin enkazı üzerine kurulmuş. Artemis Tapınağı ile İncil yazarlarından Aziz Yuhanna’nın mezarının olduğu St. Jean Bazilikası arasında kalıyor. Antik tapınak Artemis’ten devşirilen kesme taş bloklar, Selçuk Türkleri’nin Efes’te yarattığı bu ölmez sanat eserine hayat vermiş. Bunun izlerini caminin merdivenlerinde bile yer alan yazılardan anlayacaksınız zaten. Esrarengiz bir atmosferi var.
Buraya küçük bir not, Efes Antik kente gitmeden önce Efes Arkeoloji Müzesi’ne illaki uğranmalı diyorum…


Efes Antik Kenti: Daha sonrasında Efes Antik kentine doğru yol aldık. Daha önce de gitmiştim. Ancak yine gittim, yine giderim… Yukarı girişinden girdiğinizde yemyeşil büyük ağaçların arasından şehre giriyorsunuz. Biraz ilerledikten sonra sola doğru döndüğünüzde Büyük Tiyatro’yu göreceksiniz. Daha sonra sırasıyla görkemli tarih eserleri olan Liman Caddesi, Meryem Kilisesi, Celsus Kütüphanesi, Belediye Binası, Mermer Cadde, Hadrian Tapınağı ve daha sayamayacağım birçok ziyaret yeri mevcut. Bu eserleri size tek tek anlatmaya kalkarsam gerçekten çok uzun süreceği kesin.


Şimdi Sıra Şirince’ye Geldi…


Şirin mi şirin şirince, küçücük bir yer. Arnavut kaldırımları sokaklarında dolaşırken herkes size selam veriyor ve size sürekli olarak şarap ikram edelim, tadım için buyurun gibi davetlerde bulunuyorlar. Tabi ki her davete icap edemiyor insan. Ben Papazın Mahzeni Şarap Evi’nde tattım birkaç şarap. Benim, bir şarap sever olduğumu sağır sultan bile duymuştur. Ancak Şirince şarapları benden geçerli puanı alamadı. Ben, Güney-Çal-Bekilli’deki kendi hemşerilerimin yaptığı şarapları beğendiğimi bir kez daha söylemek isterim. Belki de tatlı şarap sevmediğim içindir. Bundan sonraki değerlendirme sizlerde, belki siz seversiniz. Çünkü ambiyans olarak harika bir yer. Mutlaka gitmelisiniz bu şirin köyümüzün sokaklarını turlayıp, köy merkezinde ev yapımı sabunlar, zeytinyağları, el işleri vb. birçok cici şeyler göreceksiniz. Ayrıca Şirince’nin karadut şurubu meşhurmuş. Onu da tattım ve sevdim. Hele ki harika tadıyla kumda dibek kahvesinin yanında ikram edilen mürver şurubu da çok lezzetliydi.


 

Ben gezdim, gördüm ve gözlemlerimi bu kadarlık sizlere aktarmak istedim. Gidip görmeyen varsa kendisine fırsat yaratsın diyebilirim sadece.
Sevgiyle kalın…