Geçim derdi, yoğun iş hayatı, trafik çilesi, teknolojik cihazlar ve sayamayacağım birçok neden peşimizi bırakmıyor. Hayat hızla akarken etrafımızda bulunan birçok doğal güzelliği göremiyoruz. Beyağaç İlçesinde bulunan Kartal Gölü ve Anıt Ormanlar, doğa ile bütünleşebilecek noktalardan birisi olarak yanıbaşımızda. Yeşil doğa, dağlar, dereler, vadiler, yaylalar, krater gölü, tadına doyum olmayan doğal kaynak suları, ormanın huzur veren ortamda, doğayla baş başa 3 günün öyküsünü sizler için yazı dizisine dönüştürdük.

Denizli’de yoğun tempodan kurtulup, doğayla bütünleşebileceğimiz bir çok seçenek var. Bunlardan biri de Beyağaç’taki Kartal Gölü ve Anıt Ormanlar. Her şeyden uzaklaşıp kafa dinlemek, medeniyete kısa bir mola vermek için eşsiz bir durak. Deha 20 Gazetesi İmtiyaz Sahibi Mehmet Yığnak’ın kurduğu Kartal Obası, her yıl ağustos ayında Kartal Gölü’nde kuruluyor. Obanın üyeleri doğayla baş başa 3 gün geçirip yenileniyor. Kartal Obası bu yıl da kuruldu. Doğanın kucağında, teknolojiden uzak üç günün öyküsünü, planlarınıza dahil etmeniz dileğiyle sizler için yazı dizisine dönüştürdük.

Günlük yaşamın stresinden, şehir hayatının insanları monotonlaştıran ve yoran ortamından uzaklaşacağımız gün gelip çatmıştı. Takvime dahi işleyip, gün saydığımız doğal güzelliğin zuhur bulmuş noktalarından birisi olan Kartal Gölü’nde geçireceğimiz 3 günlük kamp için hazırlıklara heyecanla başladık. Bir yıl aradan sonra yeşil doğa, dağlar, dereler, vadiler, yaylalar, krater gölü, tadına doyum olmayan doğal kaynak suları, ormanın huzur veren ortamına kavuşmak için sayılı saatler kalmıştı.  Kartal Obası ekibimizde bu yıl işlerinden dolayı gelemeyenler olsa da çekirdek kadro ve yeni katılımlarla yine muhteşem bir kadroyla yola çıktık. Kartal Obası’nın kurucusu Mehmet Yığnak abimizin öncülüğünde ben Özkan Tokmak, Ramazan Yanıkan, Ali Yığnak ve Salih Özdemir’den oluşan asli kadromuza mesleki büyüğüm Denizli Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Osman Nuri Boyacı ve gazeteci meslektaşım Ufuk Soyhan da dahil oldu.

Geçtiğimiz yıl Kartal Obası’nı yeşil dokunun içerisinde yer alan 1800 rakımdaki bungalov evlere ve kullanabileceğimiz bir açık mutfak ve diğer artılara sahip olduğu için insanları çeken Topuklu Yaylasına kurmuştuk. Bu yıl kamp bölgemizi 1900 metre rakımlı Kartal Gölü olarak belirledik. Böyle olunca hazırlıklar ve kamp alanına taşıyacağımız malzemelerde bir hayli arttı. Kamp alanına çıktığımızda bir eksik için neredeyse iki saati bulan dağ yolundan Beyağaç ilçe merkezine,  oradan yine 2 saatlik yolculukla Kartal Gölü’ne dönmeye harcayacağımızı düşünerek tedbiri elden bırakmadık. Kamp listemizi birkaç kez kontrol ettik. Tabii ki;  burada Mehmet Abi, kamp deneyimi çok yüksek olduğu için hazırlık noktasında ana görevi üstlendi. Eksiksiz bir biçimde kamp yolculuğunun başlamasını sağladı.

YAŞADIĞIMIZI HİSSETTİREN NOKTA

Nedir bu Kartal Gölü’nün özelliği? Biraz da sizlere bizi her yıl kendisine çeken büyüleyici manzaraya ve doğal güzelliğe sahip Kartal Gölü’nde bahsetmek istiyorum!  Beyağaç’a uzaklığı 26 kilometre olan Kartal Gölü, tahminen Buzul Çağı’nda oluşmuş bir krater gölü ve dağın zirvesinden gelen sularla beslenmekte. Alanı yaklaşık 1 hektar olan göl bir doğa harikası. 1903 metre yükseklikte bulunan gölün etrafı dik kızıl kayalıklarla çevrili. Çevresinde az da olsa Anıt Karaçam ağaçları bulunmakta. Patlamış bir volkan olduğu için 300 metrekare çevresi kıraç bir yapıya sahip. Zirvesinde karların eksik olmadığı her bölgeden çıkan kaynak suların arıklarla ulaştığı krater göl, doğasever ve turistlerinde bir numaralı gezi güzergahında yer alıyor. Kar sularının beslediği kaynaklardan çıkan suların sıcaklığı 2-3 derece. Bu nedenle buzdolabına ihtiyacınız yok. Dağda kaynaktan çıkan ve arıklarla krater göle ulaşan soğuk sulara bıraktığımız yiyecekler sanki buzdolabında gibi korunuyor.

EFSANELERLE ANILIYOR

Kartal Gölü, birçok efsaneyle birlikte anılıyor. Efsanelerden birine göre, dağın bu yüksekliklerinde çok eski zamanlarda sembolü Çift Başlı Kartal olan bir medeniyet hüküm sürmüş. Bu medeniyet tarafından Kartal Gölü kutsal sayıldığından her iki tarafında da altından yapılmış kartal heykelleri bulunuyormuş. Sonrasında bu medeniyet işgal gördüğünde çift başlı kartal heykelleri bu göle gömülmüş. İki altın kartal olduğu söyleniyor.  Bir başka rivayet ise,  Kartal Gölü kutsal sayıldığı için bu gölde o dönemde insanların arınmak, sağlığına kavuşmak, hastalıkları kovmak amacıyla yıkandığı ve sonrasında değerli eşyalarını göle attığı. Bu efsaneler definecilerin gözlerini boyamaya yetmiş. Kartal Gölü, yıllardır define avcılarının talanına uğruyor. Hazine meraklıları gölün tabanı yıllardır kazıyor. Köstebek yuvasına dönmüş olan Kartal Gölü, definecilerin hedefi olmaya devam ediyor. Bu doğa katliamına kimse ‘Dur’ diyemiyor. Bu yıl da Kartal Gölü’nün define avcıları tarafından delik deşik edildiğini görme üzüntüsünü yaşadık.

OBAMIZI KURDUK

Yapısı gereği gölge edecek bir ağaç yapısı olmaması nedeniyle Obabaşı Mehmet Abi,  geçen hafta perşembe günü (kamp başlamadan bir gün önce)  Beyağaç’a giderek çadırlarımızın üzerine gölgelik oluşturacak büyük bir çadır arayışına girdi ve sağ olsun buldu da. 1900 rakımda hava serin olsa da güneşin insanı yaktığını farkına bile varamıyorsunuz. Bu nedenle yükümüzü ağırlaştırsak ta, bizi gün içinde kavurucu güneşten koruyacak olması çadırın yükünü anında hafifletti.

ORMAN YOLUNDA EŞSİZ YOLCULUK

Kendi araçlarımızın dışında kiraladığımız bir kamyonete büyük çadır, yataklar ve kamp malzemelerini yükleyerek yola koyulduk. Stabil dağ yolunda ormanın güzelliklerini bir bir keşfederek,  çam ağaçları ve toprak kokusunu içimize çekerek insanı adeta sarhoş eden temiz havayı ciğerlerimize doldurarak dağın zirvesindeki o güzelliğe ulaştık. Yol güzergahında karşılaştığımız çeşmelerde durarak yüzümüzü yıkadık, soğuk ve lezzetli dağ sularından içtik. 

Her birimiz bir kaç dakika duraklayarak o güzelliğe bakıp görsel zenginliğin doyumsuzluğunu yaşama fırsatı buldu. Ancak Mehmet Abi’nin uyarısıyla kendimize gelip kamp alanımızı kurmak için harekete geçtik.  Kamp grubunda birçok kişi yetenekli ve uzman kampçı olunca Kartal Obamızı bir saat içinde kuruverdik. Sağ olsun;  eşyalarımızı oraya ulaştıran kamyonetin şoförü Menderes Yünlü’nün cevval desteği de işlerimizi oldukça kolaylaştırdı. Şansımızda yaver gitti. Beyağaç Belediyesi’nin gelen kampçıların kullanması amacıyla bıraktığı kütükler sayesinde orman içinde kurumuş odun arayışına ihtiyaç kalmadı. Büyük bir zaman kazanmış olduk.  Ramazan Abi de anında 3 gün boyunca sönmeyecek kamp ateşini yakarak, Kartal Obası’nın 2018 yılı dumanını tüttürdü. Adeta şenliğimiz başlamış oldu.

Kampımıza motosikletiyle geldiği için Ufuk biraz geç kaldı ancak, ‘Kayboldu, yolu bulamadı, Başına bir şey mi geldi’ kaygılarımızı ufukta gözükmesiyle bitirmiş oldu. O da doğal güzelliğin hayranlığı içinde gölün, arıklardan akan buz gibi suların verdiği görsel şölenle adeta büyülendi desek yeridir. ‘Harika bir yer,  Niye gelmedim daha öce’ diyerek biraz da hayıflandı.

DOĞADA YEMEKLER DE HARİKA

Obamızın usta aşçısı Ali ve Ramazan Abi’nin hazırladıkları yemeklerin yanı sıra Mehmet Abi’nin mangaldaki damakları bayram ettiren adeta parmakları yedirten becerisi 3 gün boyunca bizleri mest etti. Çevirme kuzu kebabıyla Kartal Obası’ndaki her kişi lezzet komasına girdik desek yeridir. Ellerine sağlık biz de çok güzel yedik. Yıldızların yağmur gibi aktığı Kartal Gölünde kamp ateşi etrafında yenilen yemek sonrası sohbet ekibe farklı bir canlılık kattı.

Obamızın usta aşçısı Ali ve Ramazan Abi’nin hazırladıkları yemeklerin yanı sıra Mehmet Abi’nin mangaldaki damakları bayram ettiren adeta parmakları yedirten becerisi 3 gün boyunca bizleri mest etti. Çevirme kuzu kebabıyla Kartal Obası’ndaki her kişi lezzet komasına girdik desek yeridir. Ellerine sağlık biz de çok güzel yedik. Yıldızların yağmur gibi aktığı Kartal Gölünde kamp ateşi etrafında yenilen yemek sonrası sohbet ekibe farklı bir canlılık kattı.

Odun kırmak gibi kaba kuvvet işler, su doldurmak, bulaşık yıkamak, malzemeleri düzeltmek Salih’le bana düştü. Ali’nin, ‘Neden bulaşıklar yıkanmıyor’ deyip; ‘Yemekler zamanında yenecekse işinizi hızlı yapın’ uyarıları da hiç bitmedi. Sonradan anladık ki, kendisi bulaşık yıkamamak için bizleri azarlayarak motive etmeye çalışıyormuş. Ancak öylesi bir ortamda bu diyaloglar bile bizlere güzel bir anı olarak kaldı.

DOĞA ANA SÜRPRİZ YAPTI

Yediğimiz içtiğimiz bizde kalsın, doğal güzelliklere doymak amacıyla çıktığımız bu yolculukta ilk gece sürprizle karşılaştık. Cuma günü yani kampımızın ilk gününde hava tam kararmak üzereyken yağmur bulutları gökyüzünü kapladı ve belirli aralıklarla yağmur yağmaya başladı. Yağmurla gelen rüzgarın sesi de hala kulaklarımda. Bizi bu yağmurdan büyük çadırımız korudu.  Gece uyurken arıklardan gelen su sesleri ninni misali tatlı bir uykuya dalmamızı sağladı. Osman Abi, Ufuk ve ben üçümüz aynı çadırda kaldık,  ancak herkesin ilk uyarısı,  ‘Ben horlarım’ oldu. O yorgunlukla kimse kimsenin horlamasından rahatsız olmadı. Gecenin ilerleyen saatlerinde tahminen 03.00 gibi rüzgarla uyandık. Esen rüzgar çadırımızı bayağı bir salladı.  Biraz hava almak için çadırımızdan çıktık. Rüzgarın hem sert hem de insanı kendisine getiren etkisini vücudumuzun her alanında hissettik. Osman Abi, su içerken bende sönmeye yüz tutmuş kamp ateşimizi odunlarla besleyip harladım. Rüzgarın da körüklemesiyle büyük bir alev topuna dönen kamp ateşinin göl üzerine düşen yansımasını izlemek, odunlardan çıkan sesleri dinlemek öylesine dinlendiriciydi ki, 15 dakika bu manzaradan kopamadık. Ancak sabah erkenden kalkacağımız için çadırımızın yolunu tutmak zorunda kaldık.

MİSAFİR AĞIRLADIK

Kampımızın ikinci günü olan Cumartesi sabahın ilk ışıklarında gözlerimizi açtık. Kuş cıvıltıları, arıklardan akan su sesi ve gölün doyumsuz seyri… Uyanan herkes doğanın o unutulmaz seyrinde kamp alanın işleyişine de el atmaya başladı. Ben çayı demlerken bir arkadaşımız kahvaltı hazırlığına girişti. Güzel bir kahvaltının ardından sohbetimiz sürerken obamızda misafirde ağırladık. Beyağaç Belediye Başkanı Mustafa Akçay, Beyağaç Kaymakamı Necdet Özdemir,  Marmaris’te faaliyet gösteren turizmcilere Beyağaç’ın doğal güzelliklerini tanıtmak için bir organizasyon gerçekleştirmiş. Dolayısıyla ilk durakları Kartal Gölü oldu. Kartal Obamızda bize de misafir oldular. Bölgeye olan hayranlığımızı biz de hem yerel yöneticilerle hem de turizmcilerle paylaşma fırsatı bulduk. Öngördüğümüz tablo doğa turizminde Beyağaç, Kartal Gölü ve Topuklu Yaylası ile yeşil dokunun, dere ve vadilerin başrol oynayabileceği. Bu anlamda turistlerin konaklayabileceği taştan yapılmış bir otelin Beyağaç merkezde bitmek üzere olduğunu da öğrendik.

TOPUKLU YAYLASI ÇÖZÜM BEKLİYOR

Sandras Dağının en özel yerlerinden birisi de Topuklu Yaylası… Kamp dönemimizde o güzelliği yerinde keşfe çıkmazsak büyük bir eksiklik yaşardık. Cumartesi günü kahvaltını ardından Mehmet ile Osman Abi başta olmak üzere Salih ve ben emektar aracımın üzerine atlayarak Topuklu’ya doğru yola koyulduk. Dağ yolunda yeşilin her türlüsünü en tepeden izleyerek, ağaçların görsel güzelliğinin yanından geçerek ulaştık güzeller güzeli Topuklu Yaylası’na. On beş hektar civarında kısmen dalgalı bir düzlüğü bulunan Topuklu Yaylası’nda soğuk ve temiz hava ciğerlerimize yeni bir hayat sundu. Çeşmesinden akan o tatlı suyun tadı hala damağımda. Ancak o güzelliğin içinde bir buruklukta yaşamadık değil. 2009 yılında yapılan ve insanların hizmetine sunulan bungalov evler ve eklentileri 2 yıl hizmet verdikten sonra bakımsız ve korumasız kalmış. Beyağaç Belediyesi, işletme giderleri fazla gerekçesiyle özel bir şirkete devretmiş. Özel şirket de bir süre sonra işletmeyi bırakmış. Yöre halkı hafta sonları serinlemek için yaylaya çıkıyor. Beyağaç Belediye Başkanı Mustafa Akçay, yayla için Büyükşehir Belediyesi ile görüştüklerini söylüyor.

EGE’NİN ÇATISINA ÇIKTIK

Böylesi bir güzelliğin içinde vatandaşa hizmet için sunulan mekanların viran halini görmenin üzüntüsü ile Ege’ye kuş bakışı görme imkanı sunan yaylanın en üst noktasında bulunan Eskere Orman İşletme Müdürlüğü’ne ait Topuklu Yangın Gözetleme Kulesine çıktık. Kule görevlisi Feyyaz Kavuklu, sıcak bir şekilde karşıladı bizi. 1800 metre yükseklikte gözümüzün görebildiği uçsuz bucaksız manzarayı çaylarımızı yudumlayarak izledik. Neredeyse Ege ayaklarımızın altına serilmişti. Bir tarafımız Denizli diğer tarafımız Muğla. Gökova Körfezi’ni çıplak gözle görme imkanı bulduk. Unutulmaz bir görsel şölen yaşadık, Ege’nin çatısında. Obabaşı Mehmet Abi’nin dedesi de bir zamanlar bu kulede görev yapmış. Mehmet Abi’nin keyifli anlatımıyla dedesinin maceraları da dinledik. Üç gün kulede nöbet tutacak olan Feyyaz’a, “Kolay gelsin” diyerek aynı güzergahtan obamıza geri döndük.

1200 yıllık anıt ağaçları, oksijen deposu ormanları, buz gibi sularıyla Denizli’nin doğal tabiat parklarından biri olan Kartal Gölü’nde kurduğumuz doğal yaşam kampını toplama zamanı geldi. Doğayla iç içe, medeniyetten uzak üç günün ardından şehir yaşamının koşuşturmasına istemeyerek dönüyoruz. Her yıl ağustos ayının son haftası düzenlenen Eren Baba Şenlikleri, şehir yaşamından sıkıldıysanız sizin için önemli bir fırsat olabilir. 700 yıldır süren gelenek bu yıl da aynı coşkuyla yapılacak. Çarşamba akşamı Kartal Gölü etrafından kurulan çadırlarda geceledikten sonra perşembe günü Çiçekbaba Dağı’na kafileyle çıkıp dilekler dilenip, kurban kesilen şenlik enerjinizi yenilemenizi sağlayacaktır.

Beyağaç’ın doğal güzelliklerinden Kartal Gölü kenarında kurduğumuz Kartal Obası’nda maceramız sürüyor. Yavaş yavaş kampın sonuna yaklaşıyoruz. Bir gecemiz daha var. Topuklu Yaylası’ndan döndüğümüzde Ramazan Abi ve Ali’nin odun ateşinde pişirdiği yemeğin lezzetini damağımızda hissediyoruz. Yemeğin ardından Ali’nin odun ateşinde yaptığı çayı yudumlamak tüm yorgunluğumuzu alıyor. Bir süre dinlendikten sonra Salih’in mayoyla balık tutma becerisine tanık oluyoruz. Kartal Gölü’nü dağdan gelen suyla besleyen kanallardaki hamsi boyundaki balıklara göz diken Salih, yanında getirdiği mayoyu ağa dönüştürüp balık tutmaya başlıyor. Meslektaşımız Ufuk, Salih’in balık tutmadaki becerisini görünce hevesleniyor ve balıkları kanallara kurdukları mayo ağa yönlendirmek için elindeki çubukla kanallardaki suyu hareketlendiriyor. İkili yarım saat gibi bir sürede bir poşet balık tutuyor.  Anlıyoruz ki; doğal hayatın içinde yaşamayı başarabilmek birçok beceriye sahip olmayı gerektiriyor.

KAYNAK SUYUNDA ARINDIK

Kartal Gölü’nde yıllardır gerçekleştirdiğimiz en özel ritüelimiz ayrı bir cesaret gerektiriyor. Dağın zirvesinden gelen kar suları ve yeraltından çıkan kaynak suların birleşimiyle neredeyse bir kaç dereceye kadar düşen buz gibi suyun altında duş almak. Dondurucu suyun altına girdiğinizde ilk saniyede ruhunuzun bedenden çıktığını sanırsınız. O kadar etkiliyor insanı. Cumartesi günü ikinci kamp günümüzde öğle saatlerinde suya Salih’le gözü kapalı atladık desek yeridir. Ne yorgunluk kaldı ne de stres. Adeta arındık. Osman Abi de başını sokarak bizlere eşlik etti. ‘ Oooooo… Özkan gerçekten su çok soğuk, helal olsun size’ diyerek bizi daha da cesaretlendirdi. Kampın son gününde soğuk suda duş ritüelimizde bana bu kez Ali eşlik etti,  ama ne Mehmet Abi,  ne Ufuk,  ne de Ramazan Abi’yi yanımızda göremedik. Üçü de konuya biraz uzak durdu. Yaşlılık emareleri diyelim!

KARTAL ŞENLENDİ

Kartal Gölü’ne döndüğümüzde bir baktık ki, obamızın etrafına onlarca çadır kurulmuş. Kartal Gölü yeni misafirlerini ağırlıyor. Tanıdık bir yüz dikkatimi çekti hemen. Doğa dostu, fotoğraf sanatçısı ve televizyon programcısı Zeki Akakça. Sarıldık abimize. Biliriz ki;  Zeki Akakça, yıllardır Denizli’den ve şehir dışından bir çok yerli ve yabancı turiste eşlik ederek Beyağaç’ı, Sandıras Dağının güzellikleri Topuklu Yaylası, Kartal Gölü, Boyalı Dere ve Karagöl’ü tanıtır. Gönüllü bir turizm elçisi ve doğa dostudur. Yönetici olduğu Laodikya Gezi ve Yürüyüş Grubu üyeleri ile bu doğal güzellikleri keşfe çıkmışlar. Kamplarını kurmakta ve eksiklerini tamamlamakta elimizden geldiğince destek olduk. Grup üyeleri de eşsiz manzaranın eşliğinde kurdukları kamp alanında ateş etrafında hem dinlenme hem de fotoğraf çekme fırsatı buldular.

GÖZÜMÜZ ARKADA KALDI

Cumartesi günü akşamı ayrı bir lezzet yolculuğu yaşadık. Obabaşı Mehmet Abi’nin özenle hazırlattığı oğlağı odun ateşinde çevirme yaptık. Yavaş yavaş nar gibi kızaran çevirmenin lezzetini daha fazla anlatıp, ağzınızı sulandırmak istemiyorum.  Kamp ateşinin başında yaptığımız keyifli sohbetin ardından çadırlarımıza geçtik. Derin bir uykunun ardından pazar gününe ‘Merhaba’ dedik. Kampın son günü olması hepimizin moralini biraz aşağı çekse de yine de ortamın verdiği huzur içinde kahvaltı sofrasında buluştuk.  İçtiğimiz çayların eşliğinde sohbetlerin biri başlayıp birisi biterken dönüş hazırlığımız yavaştan başladı. Çünkü Osman Abi için DEHA20 Gazetesi’nin pazartesi sayısı çıkacak, Ufuk görevine dönecek,  benim misafirlerim gelecek. Ali’nin de işleri var. Yani şehir yaşamı tüm kasveti ve ağırlığıyla bizleri çağırıyor. Ufuk motosikletiyle kamptan ilk ayrılan isim oldu. Sonrasında Osman Abi, Ali ve ben birlikte yola koyulduk. Mehmet ile Ramazan Abi ve Salih en azından akşama kadar yine Kartal’ın tadını çıkardı. Ancak onlara da birçok iş düştü.  Kartal Obasını onlar toplamak durumunda kaldı.  Araçla dağdan anıt ağaçları içinde ilerlerken hepimizin gözü arkada kalmıştı.  Bir kez daha ciğerlerimize bol oksijenli havayı çekerek yeşil dokunun tadını çıkarmaya çalıştık. Aklımızda gelecek yılın kamp tarihini belirlemekten başka hiçbir şey yoktu.

EREN BABA ŞENLİKLERİ SİZİN İÇİN FIRSAT OLABİLİR

Her yıl ağustos ayının son haftası düzenlenen Eren Baba Şenlikleri, şehir yaşamından sıkıldıysanız sizin için önemli bir fırsat olabilir. 700 yıldır süren gelenek bu yıl da aynı coşkuyla yapılacak. Çarşamba akşamı Kartal Gölü etrafından kurulan çadırlarda geceledikten sonra perşembe günü 2 bin 150 metre yükseklikteki Çiçekbaba Dağı’na kafileyle çıkıp dilekler dilenip, kurban kesilen şenlik enerjinizi yenilemenizi sağlayacaktır.