Sessizlik deneniyor

Elbette ki 10 Kasım’da sirenler çalacak. Elbette ki Milli Eğitim Bakanlığı anma programlarını yayımladı, devlet kurumlarında törenler yapılacak.
Ama bu yıl bir fark var: çocuklar okullarında olmayacak.

Cumhuriyet tarihimizde ilk kez, Atatürk’ün ölüm yıl dönümü ara tatile denk getirildi.
Yani bu yıl, sabahın dokuzunu beş geçe okul bahçelerinde milyonlarca öğrencinin gözleri dolmayacak, öğretmenlerinin önünde, arkadaşlarının omzunda o derin sessizlik yaşanmayacak.
O muazzam toplu sessizlik, o “milletçe susuş”, yerini evdeki yalnızlığa bırakacak.

Ve kimse bize bunun “denk geldiğini” anlatmasın.
Bu ülkede bir takvim, hele ki eğitim takvimi, tesadüfen şekillenmez.
O günü planlayanlar, neyi hangi güne koyduklarını çok iyi biliyordu.
Bu nedenle bu bir “denk gelme” değil, denk getirme, daha doğrusu sessizleştirme hamlesidir.

Atatürk’ü anma geleneği bir tören değildir, bir hafıza zinciridir.
Her 10 Kasım sabahı okul bahçelerinde yankılanan o siren sesi, aslında Türk milletinin kalp atışıdır.
Bir nesilden diğerine geçen, “Unutmadık, unutturmayacağız!” diyen o ortak bilinçtir.
Şimdi o bilinci törensiz bırakmak, bir milleti kendi tarihinden bir adım uzaklaştırmaktır.

Bugün bazıları “Ama devlet anıyor” diyebilir.
Elbette devlet anıyor; ama Atatürk’ü devletin binasında değil, çocuğun kalbinde, öğretmenin gözünde, bir sınıfın sessizliğinde anmak gerekir.
Atatürk’ü hissetmek, o sessiz saygı duruşunun içinde bir ulus olmayı hissetmektir.
Çünkü Atatürk, sadece bir önder değil, Türk milletinin vicdanıdır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk şöyle demişti:
“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”

Bu söz, bir milletin varoluşunun manifestosudur.
Ve işte bu nedenle, bir takvim hamlesiyle bile Cumhuriyet’in temel değerlerini gölgelemeye çalışan her girişim, aslında bu söze meydan okumaktır.
Ama bilmelidirler ki, Türk milleti buna izin vermez.

Çünkü Atatürk’ü anmak, sadece bir görev değil, bir vefa, bir aidiyet, bir kimliktir.
Türk milleti, tarih boyunca nice fırtınalar atlatmıştır; ama hiçbir rüzgâr Atatürk’ün bıraktığı izleri silememiştir.
Her kasım sabahı, o izler yeniden belirir: bir öğrencinin kaleminde, bir öğretmenin sözünde, bir yurttaşın kalbinde.

Bu yıl sirenler çalacak belki, ama okul bahçeleri sessiz olacak.
Ve o sessizlik, planlanmış bir sessizliktir.
Bu milletin çocukları o anı okulda yaşamasın diye düşünülmüş bir boşluk…
Ama o boşluğu Türk milleti doldurur.
Evinde, sokakta, meydanda, sosyal medyada, nerede olursa olsun, 10 Kasım’da yine aynı cümleyi haykıracaktır:
“Atam, izindeyiz.”

Atatürk bir tarih değildir, bir yaşam biçimidir.
O, “Yurtta sulh, cihanda sulh” diyen barışın; “Oğlum, kızım bilimle yüksel” diyen aklın; “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyen çağdaşlığın sesidir.
Ve bu ses, hiçbir takvim düzeniyle susturulamaz.

Atatürk’ü unutturmak mümkün değildir; çünkü O, bir milleti karanlıktan aydınlığa çıkaran fikrin ta kendisidir.
O’nun dediği gibi:
“Türk milleti, çalışkandır; Türk milleti zekidir.”
“Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”

Bugün de o kudret, bu milletin her ferdinde yaşıyor.
10 Kasım artık okulda olmayabilir, ama Atatürk’ün sesi bu milletin yüreğinde her gün, her an yankılanıyor.
Çünkü Türk milleti, unutmayan bir millettir.
Bir millet ki, önderini toprağa değil, kalbine gömmüştür.
Ve o kalp, her yıl aynı anda, aynı siren sesiyle yeniden atar.

Takvimler değişebilir, ders programları kayabilir, ama Türk milletinin Atatürk sevgisi asla değişmez.
O’nun mirası, bu topraklarda bir ışık gibi yanmaya devam edecektir.
Cumhuriyetin kurucusu, ebedi başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bu milletin kalbinde, her 10 Kasım’da, her sabah yeniden doğacaktır.

Sessizliği bozacak olan, büyük Türk milletidir.

{ "vars": { "account": "UA-108757569-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }