Unutulan Efendi!

Milletin Efendisi mi Dedik? Peki, Neden Hep Unuttuk?

Ben diyorum ki: Bu ülkenin çiftçisi kaderine terk edilmiştir.

Modern tarımın ilk adımları atıldığında, Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği yolda umut vardı, heyecan vardı. O yol, üretimle, emekle, alın teriyle örülmüştü. Atatürk ne demişti?

“Köylü milletin efendisidir.”

Çünkü toprağı işleyen, milleti doyuran, vatanın belkemiği olan insandı o.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında Atatürk, tarımın kalkınmadaki rolünü çok iyi kavramıştı.

Ziraat Bankası’nı destekledi, tarım kredi kooperatiflerini yaygınlaştırdı.

Yerli tohum ıslah istasyonları kuruldu, modern tarım teknikleri eğitimlerle yaygınlaştırıldı.

“Milli ekonominin temeli ziraattır,” derken boşuna dememişti.

Ama çok geçmedi… Çok partili sisteme geçince rüzgâr tersine döndü.

Dışa bağımlı tarım politikalarıyla Anadolu’nun üretici gücü zayıflatıldı.

Topraklar bölündü, parçalandı. Herkesin tarlası küçücük kaldı.

Traktör, gübre, mazot… Her şey ateş pahası oldu. Destek desen yetmiyor, planlama desen yok.

Bir yıl pamuk para eder dediler, herkes pamuk ekti.

Ertesi yıl buğdaya yönelin dendi, herkes buğdaya yöneldi.

Ama ne pamukta kazandık ne buğdayda!

Ana tohumlar unutuldu, yerli olanlar geliştirilemedi.

Tarım makineleri geldi ama hepsi borçla, krediyle. Traktör aldın mı, yıllarca öde dur.

Doğal afet vurdu mu da kimse arayıp sormaz. Kuraklık oldu, sel bastı, dolu yağdı…

Ne ektiğini koruyabildin, ne emeğinin karşılığını alabildin.

Su Politikası Yok, Kuraklık Kapıda!

Hükümetler yıllardır Anadolu’nun su sorununu çözemediler. Plansız barajlar, kuruyan nehirler, yanlış sulama teknikleriyle toprağın can damarları kurudu. Bir yanda seller, bir yanda kuraklık.

İklim krizi artık sadece bir gelecek tehdidi değil, bugünün gerçeği.

Ama hâlâ su yönetimi diye bir strateji yok! Çiftçiye damla sulama desteği verilmiyor, yer altı suları hoyratça tüketiliyor.

Tarımsal üretim suya bağlı ama kimse bu hayati meseleyi ciddiye almıyor.

Anadolu çölleşiyor ve biz hâlâ günü kurtarmaya çalışıyoruz.

Su olmadan tarım olmaz, tarım olmadan hayat durur!

Ama bu çiftçi hâlâ direniyor!

Yıkılmış bir ekonominin ortasında, toprağını terk etmiyor.

Eline çapayı alıp sabahın köründe tarlaya iniyor.

Borç içinde ama yine umut ekiyor toprağa.

Ama sormak lazım: Bu mudur efendilik?

Çiftçi bankaya teslim edilmiş, borç batağında yaşıyor.

Hayvancılıkta verim düştü, yem pahalı, destek yetersiz.

Tarlalar boş, köyler sessiz, gençler şehre kaçıyor.

Bu bir kısır döngü değil, bu resmen bir çöküştür.

Ve bu çöküş sadece çiftçinin değil, bu ülkenin geleceğinin çöküşüdür.

Üretmeden, ithalata bağımlı yaşayarak bir millet ayakta duramaz.

Ama hâlâ umut var.

Anadolu’nun bereketli toprakları hâlâ bizim elimizde.

Doğru destekle, doğru planlamayla bu ülke yeniden kendi kendine yetebilir.

Tohumdan sofraya kadar her adım yeniden yapılandırılmalı.

Çiftçiye güvenilmeli, destek zamanında verilmeli, kredi doğru yönlendirilmeli.

Mustafa Kemal’in yolunda, onun vizyonuyla yeniden başlamak gerek!

Çünkü o şöyle derdi:

“Milli servetin kaynağı, köylünün üretimidir.”

Ve bu üretimi korumak, büyütmek, kutsal bir görevdir.

Artık çiftçinin yüzü gülmeli.

Çünkü o güldükçe, bu ülke doyacak.

Çünkü o ürettikçe, bu millet güçlü olacak.

Ve biz hep birlikte diyoruz ki:

Çiftçi güçlü olursa, Türkiye daha güçlü olur!

Bugün onların günü…

Ama onların bundan haberi var mı, sormak lazım.

Çiftçiler Günü kutlu olsun

{ "vars": { "account": "UA-108757569-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }