Ah nerede o eski ramazanlar sözünü o kadar çok duyardım ki çocukken. Şimdi yetişkinlik kısmında bunu söyleyenlerden biri olduğumu fark ettim. Peki neden?

Gerçekten eski Ramazan ayları daha mı farklıydı, yoksa çocukken yaşadığımız her şeyin kıymeti yetişkinlikte daha bir önem kazandığı ve özlemle anıldığı için mi böyle düşünür, geçmişe özlem duyarız. Ramazan ayı; aslında koca bir yıl içinde en dolu dolu geçirdiğimiz ayların başında gelir. Tüm ailenin eş, dostun bir araya gelip özenle hazırlanmış kalabalık iftar sofralarında eskiye dair hoş sohbet yaptığı, davetler ve Ramazan eğlenceleri ile birbirinden kıymetli, keyifli günlerin yaşandığı bir aydır. Aslında bakıldığında geçmişte de durum aynıydı. Ama belki de değişen biziz…

Belki eski Ramazanlar dediğimizde o yıllarda ki saf çocukluğumuz, hayal dünyamızın zengin, sorumluluklarımızın en az olduğu zamanlar, en önemlisi de şimdi hayatta olmayan aile büyüklerimiz ve onlarla geçirdiğimiz anlar akla geliyor, bu nedenle özlemle anıyoruzdur o günleri. Bundan dolayı da bir türlü eski Ramazan Aylarının yerini gün geçtikçe dolduramadığımızı düşünüyoruz…

Hep öyle değil midir zaten! Özellikle çocukluk yılları; En kötü çocukluğu yaşayan kişi dahi, yaşı ilerledikçe zamanın hızlı aktığını, ömründen geriye çok az zaman kaldığını ve daha aslında ne kadar çok yaşamak istediği durum olduğunu düşünür. Bu sanırım insanoğlunun genel çizelgesi. Halbuki çocuklukta bir türlü geçmek bilmiyormuş gibi hissettiren yıllar, yetişkinlik döneminde sanki bir ay gibi geçer ve zamanı durdurma hissiyatı oluşturur. Çocukken hızlı büyümek, yetişkin olup özgürce kendi hayatımızı yaşamak ve bir an önce kurduğumuz hayallerdeki kişi olmak isterdik. Zaman bir türlü geçmiyor gibi gelirdi. Sonra yetişkin olduk ve çocukken kulak arkası ettiğimiz o büyüklerimizin sözüne geldik; zamanın ne kadar kıymetli ve hızlı aktığını fark ettik. Yani yetişkinlikte de büyürken neler kaçırdığımıza bakıp hayıflanıyor yada arta kalan yıllarımıza sığdırmak istediklerimizin muhasebesi ile meşgul oluyoruz….

Peki şu an!

Anı ne kadar değerlendiriyoruz? Geçmişte özlem duyduklarımızda şimdinin bir parçası değil miydi? Gelecekte yaşamak için kaygılandıklarımız da gün gelecek zihnimizde bizi mutlu eden ya da üzen bir an olarak kalmayacak mı? Sanırım bunu fark edip ne geçip giden yılları ne de henüz yaşanmamış ve ihtimal dahilinde olan gelecek yılları dert etmez “ŞU ANIN” keyfine varabilir, hakkını vererek değerlendirebilirsek ömür dediğimiz yıllarda daha güzel anlar biriktirebiliriz.

Yani işin özü; şu an manevi yönden o kadar kıymetli bir aydayız ki; Ramazan Ayı. Yıllar sonra dahi keyifle hatırlayacağımız ve çocuklarımıza, torunlarımıza miras olarak anlatabileceğimiz çok güzel ‘AN’lar biriktirebileceğimiz bir ay. Hadi o zaman keyifli, sevdiklerinizle dolu dolu, bereketli geçireceğiniz Ramazan günleriniz olsun.

‘AN’ da kalın, doya doya yaşayın…

Saygılarımla