Bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Aslında uzun zamandır bu konu üzerinde derlediğim birbirine zıt haberlerden ve bir engelli birey olmanın öneminden bahsetmek istiyordum. Bugün tam günü sanırım…

20 Eylül 2018 tarihinden bir haber; Antalya'da kapalı semt pazarının önündeki kaldırımda yürüyen işitme engelli kadın, yola çıkmak isteyen kamyonetin korna sesini duymayınca kamyonet sürücüsünün saldırısına uğradı ve kolu kırıldı. Saldırganın bulunmasını isteyen gözü yaşlı kadın artık değil pazara sokağa bile çıkmaya korktuğunu söyledi.

Yine 21 Eylül 2018 tarihinde bir başka haber; Ordu’nun Altınordu ilçesinde Şahincili Mahallesi'nde engelli olan ve tekerlekli sandalyeye mahkum olan Yusuf Çiçek'in para istemesine sinirlenen baba Ali Çiçek, evin önünde ayağındaki ayakkabıyı çıkarıp olanca gücüyle oğlunu dövdü. Babanın engelli oğlunu acımasızca dövdüğü anlar cep telefonu kamerasıyla kaydedilip sosyal medyada paylaşılarak tepkilere neden oldu.

Bunlar vicdansızlığın, acımasızlığın ve kendini üstün görüp engelli bireyler üzerinden güç gösterisi yapmanın haberleriydi…

Şimdi de bunlara zıt vefayı, iyiliği, vicdana kulak vermeyi ve insanlara insanlığı hatırlatacak umut aşılayan haberlere gelelim;

11 Ekim 2018 tarihinden örnek bir mücadele haberi; Antalya'nın Muratpaşa ilçesinde 2006'da kanser hastası babasını kaybeden evin tek çocuğu 30 yaşındaki Erdem Candar, 13 ay önce felç olan yatalak annesi 56 yaşındaki Birgül Candar'ın tekrar yürüyebilmesi ve konuşabilmesi için emek harcıyor, hayırseverlerin yardımıyla götürdüğü rehabilitasyon merkezinde, konuşma terapisti kontrolünde annesini fizik tedaviye sokuyor. Evin temizliğini yapan, komşularına tarif sorarak yemek yapmasını öğrenen Candar, sürekli bakımını özenle yaptığı annesinin saçlarını tarıyor, hastaneye sırtında taşıyor. Tedavi bitiminde döndükleri evlerinde, annesine tek tek kelimeleri ve harfleri ezberletmeye çalışıyor. Sevinçlerini annesiyle paylaşacağı günün hayalini kuruyor.

27 Kasım 2018 tarihiden bir haber de; Doğuştan Serebral Palsi hastası İbrahim Uzun, babası Cengiz Uzun'un tasarladığı aletlerle imkansızı başararak 16 yaşında yürümeyi öğrendi. Babasının çabası ona sadece yürümeyi değil, okuma yazmayı da öğretti.

İşte hayatın içinden bırakın yaşamayı, okumaya bile tahammül edemediğimiz iki gerçek vicdansızlık haberi ve de bu nasıl bir sevgi, sabır, ne güzel evlatlık ve babalık örneği diyebileceğimiz iki güzel haber. İkisi de hayatın içinden ve gerçek hayatlar. Elbette bizim de ailemizde, çevremizde engelli bireyler var. Kimi zaman en yakınımız, kimi zaman mücadelelerine uzaktan şahit olduğumuz kişiler. “Biz onların yerinde olsaydık” dedik mi hiçbir vakit. Hadi bugün bir düşünelim; “Bir engelli olsaydım, hayatım nasıl olurdu?” Bunu sordunuz mu hiç kendinize? Hayata dört elle sarılır mıydınız? Yoksa hayata küser miydiniz? “Ya da böyle bir durumda ailem, çevrem bana nasıl davranırdı?”diye düşündünüz mü? Aslında bakarsınız bence engellilerin hayatında en önemli durum, ikinci sorunun konusu; ailelerin, çevrenin, toplumun yaklaşımı, yardımcı ya da engelleyici tutumları. Çünkü engelli bireylerde benim gözlemlediğim inanılmaz bir yaşama azmi ve mücadele ruhu var. O kadar güçlüler ki kimi zaman hem fiziken hem toplumsal anlamda çok iyi, sağlıklı,  nice kişilere göre çok büyük başarılara adlarını yazdırıyorlar. Yani dışarıdan etkiler ile hayatları zorlaştırılmadıkça onlar maneviyat anlamında o kadar güçlü bir iradeye, yaşama gücüne sahipler ki…Yeter ki bu gücü ailesi, çevresi de fark edebilsin ve desteklesin, hep birlikte destekleyelim.

Önemli olan; bu haberlerde ki kim olmak istiyoruz, sevginin ve iyiliğin gücüne inanarak engelleri ortadan kaldırmaya çalışan mı, yoksa onların elinden o muhteşem yaşama gücünü alan kendi kötülüğüne başkalarını da çeken kişi mi?

Dilerim; EMPATİ yapmayı bir an bile unutmayarak ‘Bir gün bizde engelli bir birey olabiliriz’ düşüncesiyle kendimize nasıl davranılmasını ve ne yapılmasını istiyorsak öyle davranır, onu yaşatırız engelli kardeşlerimize.

Çünkü yaşattığımız iyilik de kötülük de, olaylar ve kişiler değişse bile mutlaka hayatımızda karşılığını bulacaktır.

Engelsiz nice yarınlara…