Türk Medeni Kanunu’nun, bana verdiği haklardan faydalanarak bu yazıyı kaleme alıyorum.

Evet...

93 yıl önce, kadınlara eğitim hakkı verildiği için, bugün okuma ve yazmayı biliyorum. Ve öğrendiklerimle şu an kendimi özgürce ifade edebiliyorum.

Bir zamanlar nüfus sayımında bile insan yerine konulmayan, mahkemelerde ifadesi kabul görmeyen ve sözüne ehemmiyet verilmeyen kadınların, günümüzde tanıklık edebildiğine şahit oluyorum!

Anneliği yok sayılmadan “Velayet hakkı” tanınan, erkeğin ağzından üç kere çıkacak “Boş ol” cümlesinden korkmayan, kalan mirastan eşit pay alan, rızası dışında nikah masasına oturmayan, seçme ve seçilme hakkını sonuna kadar kullanan Cumhuriyet kadınlarını, gururla selamlıyorum.

Bunun yanında, kazandığı hak ve özgürlüklere nankörlük yapan, kendine verilen kıymeti anlamayan, ikinci planda olmayı kanıksayan, Ata’mıza pervasızca dil uzatan, milli değerlere olan saygısızlığını çocuklarına da aşılayan bireylerden ise utanç duyuyor ve onlar adına Ulu Önderimizden özür diliyorum.

Başta tüm kadınlara bu insani hakları tanıyan Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu BAŞKUMANDAN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK olmak üzere, Milli Mücadele ruhuyla, Cumhuriyet’imizin mihenk taşları olan, kahraman şehit ve gazilerimizi saygıyla anıyorum.

Hepimizin bildiği, bilmesi gerektiği Kurtuluş destanımız ve Cumhuriyet aşkımız, sayfalara sığmaz belki ama armağanların en güzeline bir şiir de ben karalayabilirim.

          

              CUMHURİYET

“Ya İstiklal ya ölüm” derken,

Masmavi gözleri karaydı...

Esarete boyun eğenlere inat,

O kurtuluşun kumandanıydı...

Solan bir İstikbal’in can suyu ise,

Aziz şehitlerimizin kanıydı...

Dökülen her bir damla,

Bayrağın alı, anlımızın akıydı...

Milli Mücadelenin kahramanları,

Milli iradeyle taçlanmalıydı...

Babadan oğula devreden egemenlik,

Kayıtsız şartsız, milletin olmalıydı...

Hakimiyeti halka veren Cumhuriyet ise,

Ulu Önderimizin en güzel armağanıydı...