Bir kahkaha,bir kilo pirzolaya denk!!!

Aza kanaat etmesi gerektiği öğretilen atalarımız, çoğu bulamayınca, isteklerimizi bastıran “avuntu cümleleri” mi icat etti? Yoksa; Bedeni besleyen pirzola ile ruhu besleyen kahkahanın benzerliğine mi dikkat çekmek istedi?

“Çok güldüm, kesin başıma bir şey gelecek” inancı, acaba nasıl türedi? Acı ve kedere bir limit konmazken, çok gülmeyi ilk kim kötü sonla eşleştirdi?

“Son gülen iyi güler” cümlesi, bedel ödemeden, gülemeyeceğimizi öğretmedi mi?

Sazının tellerine vururken, “ağlayan çok, gülen az” diyen halk ozanı haklı değil miydi?

Refah düzeyi yükselemedikçe dibe vuran vatandaş, çaresizliklerinin isyankar tercümanı olan “Arabesk” müzikle içlenmedi mi?

Hep sorgulamadan kabul ettik, verilenle yetindik, sürüden kopmamak için biat ettik!!!

Kahkahalarımıza bile gem vuran öğretilerle zehirlendik.En başta da insan değil, kadın ve erkek olarak yetiştirildik!!!

Hal böyleyken; Ağlamanın kolay, gülmenin zor  olduğu ülkemizde, güldüren kadın olabilmek de kolay değildi…

Komedyen olarak kabul görseler de bir kadın stand-up’çı olmayışını cinsiyet ayrımcılığı belirledi!!!

Çünkü en çok argo,küfür ve belden aşağı espirilere gülen halkımız,kadından bunları duymak istemezdi.Tu kaka diyecekti!!!

İnce, anlamlı, düşündürürken güldüren zarif nükteler de toplumda rağbet görmedi…

Derken; Ayağa kalk (stand-up) göster kendini diyen kadınlar, sessizce koltuğuna gömülecekti!

Güldürenin bile cinsiyet ayrımına takıldığı ülkemizde, GÜLERİZ AĞLANACAK HALİMİZE!