HOCAM, ÖNCELİKLE SİZİ TANIYABİLİR MİYİZ?

 1962 yılında Kayseri’nin Sarız ilçesinin Küçükkabaktepe Köyü’nde dünyaya geldim. Ortaöğrenimimi devlet parasız yatılı okullarında tamamlamamın ardından kazanmış olduğum Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1988 yılında mezun oldum. 1993 de Ankara Numune Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniğinde ihtisasa başladım ve 1997 de operatör doktor ünvanı aldım. Yurt genelinde pek çok devlete bağlı sağlık kuruluşlarında hekimlik yapmamın ardından halen mesleğimi sürdürmekte olduğum Denizli’deki kliniğimi açtım. Ozon terapi, proloterapi, nöral terapi, homeopati, mezoterapi, akupunktur, posturoloji gibi alanda yurtiçi ve yurtdışında açılan pek çok kursa katıldım ve bu tedavilerin Türkiye’deki ilk uygulayıcılarından birisi oldum. Bilimsel Proloterapi Derneği’nin kurucu bgenel başkanı olarak çalışmalar gerçekleştirdim. Uzun süredir ülkemizin farklı şehirlerinde açılan kurslarda bilgi ve birikimlerimi meslektaşlarıma aktarıyorum.

Bütüncül tıp ve tamamlayıcı tedavi yöntemleri konusunda ülkemizin önde gelen isimlerinden Op. Dr. Hasan Doğan’la, geçtiğimiz hafta Ankara Kızılcahamam’da düzenlenen Akupunktur ve Tamamlayıcı Tıp Sempozyumu sonrasında, ayağının tozuyla döndüğü Denizli’deki muayenehanesinde çok önemli bilgiler verdi.

BÜTÜNCÜL TIP NEDİR, OKUYUCULARIMIZI KISACA BİLGİLENDİRİR MİSİNİZ?

Bize okulda öğretilen tıp, tepkisel bir yaklaşımı benimser. Örneklendirmek gerekirse, kronik bir tansiyon hastalığı vakasında klasik tıbbın önceliği tansiyonu düşürmektir. Bunun için ilaçlardan, gerek görülürse cerrahi yöntemlerden faydalanır. Sonuçta tansiyon düşer ama hasta ömrü boyunca o ilacı kullanmaya mecbur hale gelir. Bir müddet sonra vücudu tolerans geliştirir. Doz artırımı ya da daha güçlü bir ilaç kullandırma yoluna gidilir.

Bütüncül tıp ise tansiyon probleminin kökenine inip sorunun kaynağını ortadan kaldırarak kalıcı bir tedavi sunmayı amaçlar. Hipertansiyon probleminin kökeni kalpte mi, kanı ileten damarların yapısındaki bir bozulma mı var? Öncelikle bunu araştırarak, yerinde ve uygun dozda bir müdahaleyle iyileşmeyi sağlamaya çalışır. En başta yer alan sorun çözüldüğü gibi tansiyon problemi ortadan kalkar ve dolayısıyla hasta ömür boyu ilaç kullanmaya mecbur hale gelmez.

Klasik tıp, akut rahatsızlıklara sunduğu çözümler bakımından çok kıymetlidir. Nedir akut problem? Örneğin hastanın bir travma sonucu kemiğinin kırılması akut problemdir. Apandisit bir akut problemdir. Klasik tıp bu noktada acilen cerrahi müdahaleyi öngörür ve son derece doğru bir yaklaşımdır. Akut problemlere sunduğu çözümler için tüm insanlık klasik tıbba minnettardır.

Ancak bu yaklaşımın kronik problemlere karşı eksik ve yetersiz kaldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu noktada bütüncül tıbba ihtiyaç duyuyoruz. Bel fıtığı kaynaklı ağrı kronik bir problemdir. Fibromiyalji, migren gibi uzun süren, bir dönem boyunca sair ağrıları kronik ayrı olarak tanımlıyoruz. Tam burada ağrının kaynağına inmeden tedavisinin mümkün olmadığını görüyoruz. Bir hastaya ömür boyu migren ilacı vermek tedavi değildir. Migreni tetikleyen unsuru saptayıp ona uygun bir çözüm bulabilirsek şayet, hastalığı kalıcı olarak tedavi ettiğimizi söyleyebilmek mümkün oluyor.

BÜTÜNCÜL TIP ALANINDA ÇALIŞIRKEN HANGİ GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI TIP DİSİPLİNLERİNDEN FAYDALANIYORSUNUZ?

Din Görevlileri Kurtarma Eğitimi Aldı Din Görevlileri Kurtarma Eğitimi Aldı

Bir ortopedi hekiminin çantasında bulunması gereken birinci ve temel alet şüphesiz ki klasik tıp ve ortopedidir. Ancak az önce belirttiğim gibi, tek yönlü bakış açısı, kronik problemi çözmek için yeterli değildir. Ben bir cerrah olarak şimdiye kadar sayısız ameliyat gerçekleştirdim. Ne var ki bu müdahalelerin pek çoğunun da ameliyatsız iyileştirilebileceğinin, tamamlayıcı tıp yöntemlerini  tanıdıktan sonra farkına vardım. Örneğin, kimyasal olmayan, doğal çözeltilerin bağ dokulara enjeksiyonuyla, vücudun rejenaratif yani tamir edici mekanizmasının çalışmasını sağlayan proloterapiyle “mutlak ameliyat” önerilen hastalarımızın yüzde 80’ini ameliyatsız olarak iyileştirebiliyoruz. Bel ve boyun fıtığı başta olmak üzere menisküs, el ve ayak bileği problemleri, omuz ve dirsekte oluşan ağrılarda proloterapiyi son derece başarılı olarak uygulayabiliyoruz. Ozon tedavisi de tıpkı proloterapi gibi, ülkemizdeki ilk uygulayıcılarından olduğum bir tedavi yöntemi. Oksijenin doğal iyileştirici özelliğinden faydalanarak pek çok kronik problemi yenebiliyoruz. Akupunktur, homeopati, nöralterapi yine sıklıkla kullandığımız ve diğer tedavi yöntemlerini kombine ettiğimiz tedavi yöntemlerinden.

Burada tecrübe kavramı değer kazanıyor. Çünkü bu tedavilerden hiçbirisi standart bir reçetesi olan tedaviler değil. En önemli husus tedaviyi doğru dozajda uygulamak. Bunun için hastayı ve hastalığı çok iyi tanımak gerekiyor. Hastayı sadece bedeniyle değil aynı zamanda ruhuyla, geçmişiyle, yaşadıklarıyla, travmalarıyla, beslenmesiyle, uyku düzeniyle, tüm sistemleriyle doğru analiz etmek, buna göre doğru yöntemleri kombine edip doğru dozu uygulamak gerekiyor. İşte başta bütüncül tıp diye tanımladığımız kavram, asıl olarak bunları içeriyor.

ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE PLANLADIĞINIZ ÇALIŞMALAR HAKKINDA BİLGİ VERİR MİSİNİZ?

Kliniğimde hasta kabulüyle birlikte eğitim çalışmalarımız da hız kesmeden devam ediyor. Sonraki eğitimimiz 15-19 Ekim tariklerinde Denizli’de proloterapi üzerine gerçekleşecek. Şimdiye kadarkiler gibi yine klinik uygulamalarla teorik bilgileri sağlamlaştıracağız. Orta vadeli planlarım arasında aslında benim bir hayalim yer alıyor. Ben tüm boyutlarıyla hizmet veren bir “şifahane” kurup hem şifa bekleyen hastalarımıza, hem de Denizli’nin sağlık turizmine faydalı olmak maksadıyla böyle bir yatırım yapmayı canı gönülden istiyorum. Hastaların doğal gıdalarla besleneceği, ozondan müzik terapiye, proloterapiden homeopatiye pek çok tedavinin uygulanacağı şifahane ile ilgili olarak geçtiğimiz günlerde Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Osman Zolan’a bir sunum gerçekleştirdik. Kendisi projemizle yakından ilgilendi. Önümüzdeki günlerde şifahanemize ilişkin detayların netleşmesini sabırsızlıkla bekliyoruz.

İki romanınızın ardından şiir kitabınız da okuyucularıyla buluştu. Biraz da Hasan Doğan’ın edebiyatçı yönünü tanımak isteriz...

Ben hem Acı Bal’da, hem Dağlar Kuşlara Kalsın’da yaşadıklarımı ve çevremde yaşananları “dostlarım” dediğim okuyucularıma aktarmak istedim. Tabii diğerlerine göre daha yeni olan ilk şiir kitabım Balık Sırtı’nda anlattıklarımı da yaşadıklarımdan bağımsız bir yere koymak mümkün değil. Ben yazmaktan keyif alan bir hekimim. Edebiyatı, müziği, özellikle Türk Halk Müziği’ni çok seviyorum. Sağlığım yerinde oldukça da üretmeyi bırakmayı düşünmüyorum. Şimdi üçüncü romanımın hazırlığı içindeyim. En kısa zamanda tamamlayıp dostlarımın beğenisine sunmayı hedefliyorum.

Bize zaman ayırdığınız ve sorularımızı içtenlikle cevapladığınız için teşekkür ederiz.

Ben de size teşekkür ederim. Çalışmalarınızda başarılar dilerim.