Antik dönemde Denizli; Frigya, Lidya, Psitya ve Karya Bölgeleri'nin tam kesişme noktasında bulunduğu için bölge özellikle tercih edilmiş  ve antik devasa şehirlerde kurulmuş. Mevcut bugünkü durumunda olduğu gibi Denizli,  o dönemde bile bir ticaret merkezi olmayı başarmış. Denizli'de dünyaca tanınan ve büyük ilgi gören Hierapolis, Laodikya, Colossea, Tripolis, Tabea gibi kazı çalışmalarının devam ettiği antik kentlerin yanında gün yüzüne çıkartılmayı bekleyen 19 antik şehir daha bulunuyor.  Yüzlerce höyük ve tümülüs yerleşim katmanları ile mezarlar da dahil olunca Denizli’de tarihi zenginliğin boyutu ortaya çıkıyor. Öyle ki Denizli antik şehir hazinesinin üzerine kurulmuş. Bugüne kadar kazı çalışması yürütülen antik kentlerden ise paha biçilmeyecek hazineler çıktı.  İşte geçmiş zamanın devasa kentleri ve özellikleri;

LAODİKYA ANTİK KENTİ

Laodikya Antik Kenti, Denizli’nin 6 kilometre kuzeyinde yer almaktadır. Helenistik kent, M.Ö. 3. Yüzyılın ortalarında Seleukos Kralı II. Antiokhos tarafından karısı Laodike adına kurulmuştur. M.Ö. 129 yılında ise bölge tamamen Roma’ya bağlanmıştır. Hıristiyanlığın ilk 7 kilisesinden birine sahip olan kent, Erken Bizans Dönemi’nde metropollük seviyesinde dini bir merkez haline gelmiştir. Laodikya’da yapılan kazı çalışmaları, Erken Kalkolitik Dönem olan M.S. 7. Yüzyıla kadar kesintisiz yerleşimlerin varlığını ortaya koymuştur. Laodikya, önemli arkeolojik kalıntılara sahiptir. Yaklaşık 5 kilometrekarelik alana yayılan Laodikya’nın önemli ve günümüze kadar gelebilen yapıları içinde; ölçüleri 285x70 metre olan Anadolu’nun en büyük stadyumu, 2 tiyatrosu, 4 hamam kompleksi, 5 agorası, 5 anıtsal çeşme, 2 anıtsal giriş kapısı, meclis binası, tapınakları, Peristylli evleri, Latrina, kiliseleri ve anıtsal caddeleri sayılabilir. Kentin dört tarafını ise nekropol alanları çevirir. Laodikya, Hıristiyanlık dünyası için çok önemlidir. Çünkü kent M.S. 4. Yüzyıldan itibaren Kutsal Hac Merkezi olma gibi dinsel bir özelliğe sahip olmuştur. Bu nedenle İncil’de adı geçen ve Laodikya Kilisesi adına vahiy gönderilen bir kentte Laodikya Kilisesi’nin ortaya çıkarılması, bu kutsallığı bir kat daha artırmaktadır. Kilise, Büyük Constantinus zamanında (M.S. 306-337), Hıristiyanlığın M.S. 313 yılında Milano Fermanı ile serbest olmasıyla birlikte yapılmıştır. Bu yönüyle Hıristiyanlık dünyasının en eski ve en önemli kutsal yapılarından biri olma özelliğini korumaktadır ve bu nedenle yapı bir hac kilisesidir.

KAZI ÇALIŞMALARI SÜRÜYOR

Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü ve Laodikya Antik Kenti Kazı Heyeti Başkanı Prof. Dr. Celal Şimşek ve ekibi tarafından 2003 yılında başlatılan kazılar 2009 yılından bu yana yıl boyu kesintisiz devam etmektedir. Laodikya Antik Kenti yüzyıllar öncesinde ticaret ve sanayi kenti olması ile öne çıkıyor. Laodikya, tekstil üretiminin tüm dünyaya ihraç edildiği, mermer ticaretinin ovadaki göl ve Büyük Menderes nehri kanalıyla denize ulaştırılırken hububat, hayvan ve hayvansal ürünlerin üretimi de o dönem oldukça zengin. Laodikya Antik Kenti yılda 300 bin ziyaretçinin akınına uğrayarak Denizli turizmine de büyük katkı sağlamaktadır.

HİERAPOLİS ANTİK KENTİ

Denizli’nin 18 kilometre kuzeyinde yer alan Hierapolis antik kentinin Arkeoloji literatüründe “Holy City” yani Kutsal Kent olarak adlandırılması, kentte bilinen birçok tapınak ve diğer dinsel yapının varlığından kaynaklanmaktadır. Kentin hangi eski coğrafi bölgede yer aldığı tartışılır. Hierapolis coğrafi konumu ile kendisini çevreleyen çeşitli tarihi bölgeler arasında yer almaktadır. Antik coğrafyacı Strabon ile Ptolemaios verdikleri bilgilerde, Karia bölgesine sınır olan Laodikya ve Tripolis kentlerine yakınlığı ile Hierapolisin bir Frigya kenti olduğunu ileri sürerler. Eski kaynaklara göre metal ve taş işlemeciliği, dokuma kumaşları ile ünlü olan kent, Bizans döneminde Piskoposluk merkezi olmuştur. Bu özellikleri ile alan UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer almaktadır.

Antik kaynaklarda, kentin Hellenistik dönem öncesi adı ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Kentin kuruluşu hakkında bilgilerin kısıtlı olmasına karşın; Bergama Krallarından II. Eumenes tarafından MÖ. II. YY. başlarında kurulduğu ve Bergamanın efsanevi kurucusu Telephosun karısı Amazonlar kraliçesi Hieradan dolayı, Hierapolis adını aldığı bilinmektedir. Hierapolis, Roma İmparatoru Neron dönemindeki (MS. 60) büyük depreme kadar, Hellenistik kentleşme ilkelerine bağlı kalarak özgün dokusunu sürdürmüştür. Deprem kuşağı üzerinde bulunan kent, Neron döneminde meydana gelen depremlerden büyük zarar görmüş ve tamamen yenilenmiştir. Üst üste yaşadığı bu depremlerden sonra kent, tüm Helenistik niteliğini kaybetmiş, tipik bir Roma kenti görünümünü almıştır. Hierapolis Roma döneminden sonra Bizans döneminde de çok önemli bir merkez olmuştur. Bu önem, MS. IV. yüzyıldan itibaren Hıristiyanlık merkezi olması, MS. 80 yıllarında, Hz. İsa’nın havarilerinden olan, Aziz Philip’in burada öldürülmesinden kaynaklanmaktadır. Hierapolis, XII. yüzyıl sonlarına doğru Türklerin eline geçmiştir.

TRİPOLİS ANTİK KENTİ

Tripolis Antik Kenti; Denizli merkezine 40 kilometre uzaklıktaki Buldan İlçesi, Yenicekent Kasabası ile Menderes Nehri arasındaki yamaç üzerinde kurulmuştur. Tripolis , batıya ve kuzeye açılan vadilerle Ege’ye güneydoğusundaki Çürüksu Ovası ve  vadileri ile İç Anadolu ve Akdeniz’e ulaşımı bulunan antik kentlerden birisidir. Kentin güneyinde Çürüksu Vadisi’nde kurulmuş olan çağdaşı Laodikya’ya 30 kilometre, Hierapolis’e ise 20 kilometre uzaklıktadır. Tripolis’in ilk kuruluşu hakkında kesin bilgiye sahip olunamamakla birlikte, kaynaklarda Tripolis’in ilk adının Apollonia olduğu daha sonra Geç Helenistik Dönem de Tripolis olarak adlandırıldığı ve ilk kuruluşunun Lidya Devleti zamanında olduğuna ilişkin belgelere rastlanılmaktadır.

Tripolis Lidya Şehirleri arasında yer almasına karşın Frigya ve Karya bölgelerine ulaşımı sağlayan önemli sınır, ticaret ve tarım merkezlerinden biri görünümündedir. Menderes Nehri ile Çürüksu Çayı’nın beslediği, Çürüksu Ovası’nın büyük bir bölümüne hakim kentlerden biri olup, kuruluş biçimiyle ve şehircilik anlayışı ile yörenin en zengin kentleri arasında yer almaktadır. Tripolis’in ilk kuruluşunun Lidyalılar zamanında olmasına karşın, yüzeydeki kalıntılar tarz olarak Roma ve Bizans Dönemi mimari özelliklerini ve yapı örneklerini göstermektedir.

Tripolis Antik Kenti M.Ö 2. Yüzyıl sonları ile M.S 2. Yüzyıl ortalarında ve 4. Yüzyıl ortalarında birçok deprem ve savaşa sahne olduğundan çok tahrip olmuştur. Kent en görkemli dönemini Roma devrinde yaşamıştır. Kentin ana caddesinde 1993 yılında Müze Müdürlüğü’nce kazı yapılmış olup, burada kazı çalışmalarına 2007 yılında tekrar başlamıştır.

TABAE ANTİK KENTİ

Denizli-Muğla karayolunun 78. kilometresinde bulunan Tabae, doğal bir kale görünümündedir. "Tabae" ismi "Taba" sözcüğünün kaya anlamına geldiği ve kentin kayalık bir tepe üzerinde kurulduğundan bu adı aldığı düşünülmektedir. Kale İlçesinin 1 kilometre kadar güney batısında yer alır. 30 yıl öncesine kadar eski kale üzerinde yaşam sürmekteydi. Tabae, Büyük İskender'den sonra Anadolu'da kurulan kent devletlerindendir. Tabae, Helenistik dönemden günümüze kadar kesintisiz bir yerleşime sahne olmuştur. Antik dönemde kendi adına sikke bastırmıştır. Sikkeler önceleri gümüş daha sonra bronz olarak basılmıştır. Kent devleti olma özelliği taşıyan Tabae Antik Kentinde, 2015 yılında yapılan çalışmalar esnasında; doğal kayalar oyularak tek odalar halinde inşa edilmiş evler bulunmuştur. Prehistorik dönemlerden beri yerleşime tabii olmasına rağmen kentin kuruluşu hakkında henüz kesin bir bilgiye ulaşılamamıştır. Alanda elde edilen bulgulardan hareketle Helenistik, Bizans, Roma, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde buranın yerleşim yeri olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir.

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde, kartal yuvası olarak tanımladığı bu bölgede 1670'li yıllarda beş cami olduğundan bahsederken günümüzde ancak sadece biri sağlam olmak üzere iki caminin plânı yapılan kazılar neticesinde açıklığa kavuşturulmuştur. Kentte tümüyle sağlam kalabilmiş tek bina olan Cevher Paşa Camii ile kuzeydoğusunda yer alan kısmen sağlam kalabilmiş Pazaryeri Camisi, Tekke Önü Mescidi, Cevher Paşa Hamamı, Roma Hamamı, kilise, üç çeşme, üç sarnıç ve tiyatro kente ait yaşam alanlarından sadece birkaçıdır.

COLOSSAE ANTİK KENTİ

Colossae Antik Kenti, Denizli’nin 25 kilometre doğusunda, Honaz ilçesinin 2 kilometre kuzeyinde yer almaktadır. Denizli-Ankara karayolunun 16. kilometresinde bulunan Organize Sanayi Bölgesi'nden, Honaz'a giden karayolu Colossae kentinin içinden geçmektedir. Antik kent, Honaz dağının kuzeyinde, Aksu çayının kenarına kurulmuştur. Antik çağdan beri kullanılan güney şark yolu üzerindedir. Büyük Frigya içinde bulunan en önemli merkezlerdendir. Ksenephon'a göre Frigya'nın 6 büyük kentinden biridir.

Pers egemenliğinde de en parlak dönemini yaşamıştır. MÖ. III. yüzyıldan itibaren Hierapolis ve Laodikya'nın kurulması ile önemini yitirmiştir. MS. I. Yüzyılda Neron döneminde meydana gelen depremle harap olmuştur. MS. 692-787 yıllarında şimdiki Honaz ilçe merkezinin bulunduğu yerde Chonae adıyla kurulan kent deprem nedeniyle tamamen terk edilmiştir. Chonae kentinde, St. Micheal kilisesinin bulunduğunu eski kaynaklardan öğrenmekteyiz. Osmanlı dönemine ait bir kale kalıntısı mevcuttur. Colossae antik kentinin kalıntılarına, Akropol olan, höyük tepesi ile çevresindeki arazilerde rastlanmaktadır. Höyüğün kuzeyindeki bölgede kayaya oyulmuş oda ve ev tipi mezarlar bulunmaktadır.