Evet milyonlarca insan duydu "Anne lütfen ölme" diyen çocuğu.

"Ölmek istemiyorum" diyen anne Emine Bulut'u.

Bu sözlerin üzerine kızının gözleri önünde ölen bir anne düşünün.

Bir de kız çocuğunun yaşadığı o acıyı…

Eminim ikisinin de yerinde olmaya hiçbirimizin ne cesareti ne de yüreği yeterdi…

Düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum.

Anne lütfen ölme!!!

Ölmek istemiyorum!!!

Anne lütfen ölme!!!

Bu haykırış kulaklarımda, beynimde, tüm bedeninde yankılanıyor sanki...

Peki buna sebep olan kim?

O çocuğun, dünyaya gelmesine vesile olan babası.

Ne yazık ki....

İnsanların birbirine ne saygısı var (eski eşine) ne de sevgisi var (kızına)...

Hani insanlık ölmüş dedikleri şey tam olarak bu olsa gerek...

Bir insan nasıl kıyabilir, evladının gözü önünde annesine.

Bu gözü karalık değil.

Bu cesaret değil.

Bu cahillik değil.

Bu vicdansızlık!

Bu psikopatlık!

Bu hasta bir ruh!

Bazen kesin bir şekilde erkekler vicdansız diyorum ve eleştiriliyorum.

Düşünün hiç bir anne, o babanın yaptığını yapmıyor evladına.

Evet, terk edebiliyor.

İstemeyebiliyor…

Ama en azından yanındaki tutunabileceği canına kıymıyor.

Sosyal medyada herkes paylaştı, kınadı, öfkesini anlattı.

Kendince....

Peki, 2 hafta sonra ne olacak?

O küçük kızın çığlıklarını kimler hatırlayacak.

Ya da Emine Bulut'un tüm insanlığa "ölmek istemiyorum" diyen son sözlerini.

Ey insanlık!

Farkında mısınız?

Ölüyoruz...

Kadınlarımız ölüyor ancak.

Asıl ölen insanlığımız.

İşte asıl mesele bu.

Biz istediğimiz kadar kınayalım.

Kınamakla, o küçük kız için ne annesini geri getirebiliyoruz.

Ne de böyle anne kuzularını annesinden ayırmaya engel olabiliyoruz.

Kınıyoruz...

Görevimiz tamam öyle mi?

Bence asıl yanlış burada başlıyor...

Kınamayın…

Bir şeyler yapın artık...