Çiftçilik yapmak ne kadar zor. Yakıcı güneşin ya da buz gibi havanın etkisine rağmen kadını, erkeği; gece-gündüz durmadan emek terlerini toprağa dökmeye devam ediyor.  Hem de her geçen gün artan mazotu, gübresi, ilacı gibi girdi maliyetlerindeki devasa artışa rağmen. El emeklerini hiçe sayarak, yok parasına ürünlerini üretip satsalar da ellerine bir şey kalmasa da, bildikleri işi toprağı işlemeye devam eden koca yürekli insanlar onlar. Topraktan vazgeçmeyi akıllarına bile getirmeden evlerine ekmek götürmek için verdikleri çaba gerçekten takdire şayan. Hayatı boyunca üretmiş 70 yaşındaki teyzenin, elindeki nasırlara, yüzündeki derin kırışıklıklara, zorlu yılların vücuduna verdiği tahribata rağmen elinde çapası, toprağını işleme azmini ancak Anadolu'da bu topraklarda görebilmek mümkün. Bir çiftçi ailesinin çocuğu olarak, alın terini döküp toprağı işlemenin zorluğunu yakından bilirim. Düşünün hem çiftçinin üretimden kopmamak adına verdiği çabanın yanı sıra, bir de doğanın insafı var. Ürün yetiştirmek, ağaçlardaki meyveleri toplamak için, güneş, yağmur, kar hepsi olmazsa olmaz. Onlar sayesinde ağaçlar meyvelerini, ekinler başaklarını veriyor. Sofralar ise sebzelerle dolup taşıyor. Doğa ananın tabiata sunduğu can bazende ne yazık ki, kıyıma da dönüşebiliyor.  Tarımsal faaliyetler  yüzde doksan açık alanda gerçekleştiği için, dolu, fırtına, aşırı yağış ve sel tarıma bir o kadar da zarar verebiliyor. Çiftçinin bir yıllık emeği, geleceği bir saatte buhar olup uçuyor. Denizli yaklaşık iki haftadır kuvvetli sağanak ve dolu yağışının etkisi altında. Güneşin adeta yüzünü göremeyen yüzlerce hektarda ekili alan, sel suları veya sağanak yağışın oluşturduğu su birikintilerin altında kaldı. Ekili alanlar büyük zarar gördü. Meyve ağaçları yani dikili alanları ise dolu ve yine yoğun yağış etkiledi. Denizlili çiftçiler adeta yıkımı yaşadı. Acilen Denizli'de yağış ve sel sularının çiftçiye verdiği yaralar sarılmalı ki, gelecekten umutlarını kesmeden üretime devam edebilsinler. Ancak şu da bir gerçek. Çiftçi her zaman doğayla barışık yaşar. Doğanın verdiği zenginliği de, yoğun emeklerine rağmen doğanın verdiği yıkımı da anlayabilecek nadir kişilerdir onlar. Yaşanan felaketler ve sıkıntılar onları üretimden koparmayacak ama devletin şefkatiyle umutla geleceklerine bakabilme şansını da verebilmek çok önemli. Tarımsal üretim ve çeşitliliği ülkemiz için olmazsa olmaz öneme sahip bir gerçekse her bir çiftçi, üretici bu toplum için çok değerli. Ulu Önder Atatürk'ün veciz sözünde olduğu gibi 'Köylü Milletin Efendisidir.'