Bugün sizlerle sohbetimize izninizle derinden değil, yüzeyden başlamak istiyorum. Cildimizin aslında sindirim sistemimizin aynası olduğunu daha önce duydunuz mu? Yani içimizde ne bulunduruyorsak dışımıza da onu yansıttığımızı…
Kişi normal bir cilt yapısına sahipken, son zamanlarda aniden cilt kuruluğu, pul pul dökülmeler yahut ani akne oluşumu yaşıyorsa ilk olarak düşünülmesi gereken bağırsaklarımız, yani yediklerimizdir. “Benim vücudumu saran derimin, midemin altında bulunan ve acıktığımda guruldayan bir organla ne alakası var hocam?” diye düşünüyorsanız, şimdi söyleyeceklerime kulak verin…
Bağırsaklarımız yoğunluk olarak iyi bakterilerin fazla olduğu bir floraya sahiptir. Daha güzel bir tabirle tasvir etmek gerekirse, bağırsaklarımızın florasını yemyeşil ağaçların bulunduğu bir orman olarak düşünebiliriz. Cildimiz ise daha kurak, küçük boylu ağaçların ve çalıların bulunduğu, tabiri caizse “maki” florasına sahiptir. İşte bu yapıya zarar vermemek için dışarıdan uyguladığımız her dermatolojik ürüne dikkat etmemiz gerekir. Yararlı bir gübre olarak gördüğümüz o ürünler, cilt yapımıza uygun değilse bu makiye zarar verebilir.
Peki, bu iki ormanın birbiriyle bağlantısı nedir? Bağırsaklarımızdan ne geçip sindiriliyorsa bunun tepkisi cildimizde görülür. Yani bağırsak floramızı ne kadar iyi besler ve korursak, o kadar iyi ve ışıl ışıl bir cilde sahip oluruz. Kötü beslenen kişilerde bağırsak yapısının bozulması sonucu geçirgenliğin artmasıyla kızarıklıklar ve yoğun bir şekilde akne oluşumu görülmesi kaçınılmazdır.
“Peki, yediğimiz besinler nasıl bu denli bir tepki oluşturur hocam?” diye düşünüyorsanız hemen size anlatayım. Bağırsaklarımızda iyi ve kötü bakterilerin oluşturduğu bir denge mevcuttur. Biz bu dengeyi bozup kötü bakterilerin çoğalmasına sebep olduğumuzda, yani aşırı şekerli ve trans yağ içeren besinlerle yahut kişinin kendi bağırsak florasına uymayan, alerjen olan besinler (gluten, kazein, lektin vs.) tüketildiğinde disbiyozis, yani flora dengesizliği yaşanır ve bu savaşın sonuçları cilde yansır.
Tüm bu saydığımız faktörlere ek olarak en çok gözden kaçan, her zaman arka plana attığımız stresimiz ve hayat kaygılarımız vardır. Bağırsak ve cilt sağlığını ele alırken stres faktörlerini asla göz ardı etmememiz gerekir. Aslında şöyle bir düşündüğümüzde; ağır travmatik olaylar yaşadığımız ve yoğun baskıya maruz kaldığımız dönemlerde aynaya baktığımızda hangimiz kendini daha solgun, daha yıpranmış ve yaşlanmış hissetmedi?
Tüm bu sohbetimizi şöyle bir toparlayacak olursak; ışıldayan, canlı bir cildin sırrı, binlerce lira harcadığımız cilt ürünlerinde değil, bağırsaklarımızda saklıdır. Kişinin temiz gıdaya ulaşması (özellikle şeker tüketiminin sıfırlanması) ve kendi vücudunu dinleyip ona uygun besinler seçerek ilerlemesi bu sürecin en altın kuralıdır. Bu arınma süreci bir hayli zor ve çetrefilli olsa da yapacağımız yol arkadaşlığı size her zaman güç verecektir. Her zaman burada, yanınızdayım.