Toplumun tüm kesimini ilgilendiren üç temel konu var: ‘Sağlık, Eğitim, Ekonomi’ Bu üç konuda da herkesin bir fikri var. Olmalı da. Ancak harekete geçmekte pek de iyi değiliz. Üst tondan konuşmayı çok seviyor, yargı dağıtmaya bayılıyor, lâkin iş araştırmaya, analiz etmeye, düşünmeye geldiğinde yeterince cömert olamıyoruz. İyi ama her şey tam da burada başlamıyor mu? Sorgulamadan nasıl doğru bir kanıya ulaşacağız? Bu yazı sizleri dinlemeye, araştırmaya, sorgulamaya davet yazısıdır. Keyifli okumalar dilerim.

***

İhracatçı iş insanı ve Denizli İhracatçılar Birliği Başkanı Hüseyin Memişoğlu ile ihracat verilerinin sıcağı sıcağına açıklandığı dakikalarda bir araya geliyoruz. Sebebi-i ziyaretim ihracat verileri değil aslında. Biraz tecrübe sohbeti yapmak, biraz başarıya giden yolu tartışmak istiyorum kendisiyle. Daha röportaja başlamadan, o başlıyor anlatmaya; kitaptan, filmlerden konuşuyoruz önce. ‘Baba’ filmi sohbetimizin giriş cümlesi, Paulo Coelho’nun ‘Okçu'nun Yolu’ kitabı final cümlesi oluyor. Güncelerden, gazetecilikten, yarım kalan hikâyelerin tamamlanış biçiminden ve bize bıraktığı derslerden ilham alan dolu dolu bir röportaj yapıyorum kendisiyle. Yazımın başında itiraf etmeliyim, bu ziyaretim çok keyif aldığım bir röportaja dönüştü benim için. Sohbet kısmı tamamsa, röportaja başlayalım diyorum ve soruyorum ilk sorumu…

***

TEKSTİL SEKTÖRÜNDE ASIL SORUN NEREDE?

Açıklanan Eylül ayı ihracat rakamlarında, makine sektöründeki yüzde 52’lik ihracat artışı dikkat çekiyor. Denizli ihracatı Eylül’de de Türkiye’den pozitif ayrışıyor. Demir-demir dışı metaller ihracatı yüzde 11,4 artış, madencilik ihracatı yüzde 6 artış kaydederken, tekstil-konfeksiyon sektörü ihracatta yüzde 5,5’lik bir kayıpla Eylül ayını geride bırakıyor. Peki ama ‘Tekstilin Başkenti’ olarak anılan Denizli’de sıkıntı nerede başlıyor?

“Pandemi tüm dengeleri değiştirdi” diyen Başkan Memişoğlu, Türkiye’nin stratejik konumu gereği, Avrupa için her zaman önemli bir tedarikçi konumunda bulunduğunu ve öyle olmaya devam ettiğini belirtiyor.

Ancak pandemi sonrası küresel ekonomik gelişmeler, talep daralması ve ülkemizin de içinde bulunduğu ekonomik konjonktür, ihracatçının, bilhassa tekstilcinin aleyhine seyretti. Yüksek enflasyon ve yüksek faizin ağır bir baskı oluşturduğu sanayi sektörü, üretimde, istihdamda ve ihracatta, çarkları döndürmek için daha fazla çaba sarf etmeye başladı.

Avrupa’da pazar payımız daralıyor. Özellikle hazır giyimde bu kaybın yoğun olduğunu görüyoruz. Avrupa’nın hazır giyim ithalatı artarken, Denizli’nin ana pazarı Avrupa’ya olan ihracatının azaldığını verilerle okuyoruz. Ama buna rağmen Denizli, Türkiye genel ihracat rakamlarında pozitif ayrışıyor.

Başkan Memişoğlu bunun nedenini, Denizli’nin ev tekstili üretiminde önemli bir konumda olmasına bağlıyor ve rakam veriyor; “Türkiye’nin ev tekstili-konfeksiyon ihracatı, Ocak-Eylül döneminde %4,1 kayıp yaşarken, Denizli için bu oran %2,5. Neredeyse yarı yarıya daha az etkilendiğimizi görüyoruz”

Peki ama fiyat tutturmada büyük sıkıntılar yaşayan Denizli ihracatçısı nasıl ayakta kalıyor, nasıl ihracat rekorları kırıyor? İşin özeti: Daha küçük adetler, çok daha hızlı servis, müşteri için stok tutma ve veresiye satış.

DENİZLİLİ SANAYİCİSİNİN KONUMLANMA VE PAZAR ARAYIŞI

Son dönemde sanayicilerin rotasını çevirdiği hem yatırım hem de pazar arayışına girdiği ülkeleri hatırlatarak bunun ne kadar doğru bir hamle olduğunu soruyorum. Başkan Memişoğlu, mevcut müşteri portföyünü korumak için maliyetleri tutturmaya çalışan üreticinin, yeni pazar ve farklı ülkelerde yeni yatırım planlarını gündeme aldığına işaret ediyor. Ama bunun çok kolay ve gerçekçi olmadığının da altını çiziyor.

Denizli’deki firmaların rakip ülkelerdeki rakip firmalara göre daha küçük ölçekli olduğunu, Denizli’de bir fason kültürü bulunduğunu kaydeden Memişoğlu, “Hindistan’da, Pakistan’da, Bangladeş’te bakıyoruz fabrikaya pamuk geliyor, günün sonunda koli ile ürün çıkıyor. Denizli’de ise kendi boyahanesi olan firma sayısı çok az. Yine bin kişiden fazla çalışanı olan firma sayısı çok az. Bu avantaj mı dezavantaj mı bu da ayrı bir soru. Avantaj sağladığı yerler de var, dezavantajlı olduğu yerler de” diyerek sonlandırıyor cümlesini.

“ÜCRETLER ALANI DA VERENİ DE MEMNUN ETMİYOR”

Üretimde, yatırımda, istihdamda işlerin bu noktaya gelmesinde pek çok etken var aslında. Ana etken ise artan maliyetler. Maliyet hesaplaması; üreticiler için de alıcılar için de çalışanlar için de tüketici için de oldukça zor.

Bugün asgari ücret 22 bin 104 TL, açıklanan açlık sınırı 27 bin 970 TL, bekar bir çalışanın bir aylık yaşam maliyeti ise 36 bin 305 TL. Konuyu işveren tarafı da yakından takip ediyor elbette. Başkan Memişoğlu, “Ücretler alanı da vereni de memnun etmiyor. Açlık sınırının altında bir asgari ücret var.” diyerek konuyu özetliyor.

Türkiye’de sanayide çalışanların yaklaşık %55’inin emekli olduğunu kaydeden Memişoğlu, EYT’nin sektöre, ekonomiye ve ülkeye etkilerini hatırlatarak firmaların EYT dolayısıyla çok büyük finansal kayıplara uğradığını söylüyor ve önümüzdeki 15 yıllık süreçte, çalışma hayatında yaşanacak önemli denklem değişikliklerine değiniyor.

Temmuz 2025’te sanayi sektöründe mevsim etkilerinden arındırılmış ücretli çalışan sayısı 4 milyon 891 bin 631. Aynı dönemde ücretli çalışan sayısı, yıllık olarak inşaat sektöründe %7,7 arttı. Ticaret-hizmet sektöründe bu oran %2,5. Sanayi sektöründe ise %3,5 azalış kaydedildi. İmalat sanayiinde 4 milyon 754 bin 538 olan çalışan sayısı, 178 bin 338 (-%3,8) kayıpla, 4 milyon 576 bin 200’e geriledi. Ağustos ayı verileri ise 15 Ekim 2025 tarihinde açıklanacak. Öngörü sanayi sektörlerindeki azalışın sürmesi yönünde.

Gelelim gençlere… İlk kez İngiltere'de 1980'lerin sonlarında 16-18 yaş aralığında ne eğitimde ne öğretimde ne de istihdamda olmayan gençleri tanımlamak için kullanılan ‘Ne Eğitimde Ne İstihdamda’ kavramını bu aralar ülkemizde de çok sık duyar olduk. Ne demek bu? Eğitim almayan, çalışmayan ve iş arayışında da bulunmayan gençler olarak ifade etmek mümkün. Hemen rakamlara bakalım. Türkiye’de ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranı, 2023 yılında %22,5 iken 2024 yılında %22,9 oldu. Yani Türkiye’de neredeyse her dört gençten biri ne eğitimde ne de istihdamda yer almıyor. Genç nüfusun istihdamı sektörlere göre incelendiğinde görüntü netleşiyor. 2024 yılında istihdam edilen gençlerin %56,3'ünün hizmet sektöründe, %30,7'sinin sanayi sektöründe, %13’ünün tarım sektöründe yer aldığını görüyoruz.

“YAKIN VADEDE SANAYİDE ÇALIŞAN BULMAKTA ZORLANACAĞIZ”

İş var işçi mi yok? İşçi var iş mi yok? Çık çıkabilirsen bu kısır döngüden…

Başkan Memişoğlu, önemli bir konuya daha değiniyor sohbetimizde. “Sanayide istihdam edilmek üzere dokumacı, makineci, kolici bulamıyoruz. Yakın vadede sanayide çalışan bulmakta daha da zorlanacağız”

Memişoğlu sadece eleştirmiyor, önerilerini de sıralıyor; “İş hayatına mesafeli olan ev gençlerini, istihdama, ekonomiye, sanayiye kazandırmalıyız. Bunun için de gerekirse TV dizileri aracılığıyla, gerekirse başka bir yöntemle gençlerimizi çalışma hayatına yönlendirilmeliyiz”

HAYAT ÖĞRETİLERİ, TECRÜBE TRANSFERİ VE BAŞARI

Bu röportajımın başlığında biraz ihracattan, biraz hayattan, biraz sanattan diyerek girmiştim söze. Sohbetimizin devamında, hazır gençlerden konu açılmışken Denizli’deki aile şirketi kültürünün geleceğini ve genç kuşağın işleri devralmadaki istekliliğini soruyorum.

Dünya genelinde aile şirketleri ile ilgili araştırmalara göre; aile şirketlerinin yalnızca %30'u ikinci kuşağa, %12'si üçüncü kuşağa ve %3'ü dördün­cü kuşağa kadar yaşaya­biliyor. Bu oran ülkemizde daha düşük. Denizli’de ise aile şirketlerinin sayısı oldukça fazla. Peki gelecekte kaçı ayakta kalmayı başarabilecek?

Başkan Memişoğlu, “Bunu başarabilenler, çocuğunu vakti zamanında doğru yönlendirebilenler olacak. Hiçbir servet 20 yıl dayanmaz. O nedenle ebeveynler çocuklarına hayatta ve ayakta kalmayı öğretmek zorunda” diyerek giriyor söze. Çocukluk ve gençlik yıllarına götürüyor bizleri… “Eskiden Dörtçeşme’de tostçular vardı. Yağlama yaparlardı. (Burada yağlamanın ne olduğunu da anlatıyor.) Neden yağlama yerdik? Çünkü sucuklusunu yemeye paramız yoktu. Şimdi ben çocuğuma yağlama ye demem. Ama nasıl kazanıldığı öğretmem gerek”

1987 yılında 28 metrekare dükkândan günümüze ulaşan hikayesinde, bugün hala işletmesinde birlikte yol yürüdüğü insanları da anarak, “O zaman dükkâna çok kamyon indirdim, çok kamyon boşalttım. Bu benim hikâyem ama eminim ki, Zafer Katrancı’nın, Derya Baltalı’nın, Selim Yaymanoğlu’nun da benzer hikayeleri var. 53 yıldır çarşıdayım. O günden bugüne pek çok tabela değişti, 25 yıl sonra da bugünkü tabelalardan pek çoğu olmayacak. Peki 10 yıl biz nerede olacağız?”

“İYİ Kİ İKİ DÖNEM KURALI VAR”

BASİAD'da 5 yıl başkanlık yaptıktan sonra 2005-2018 yılları arasında Denizli Ticaret Odası'nda Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı ve Meclis Başkanlığı görevlerini üstlenen Memişoğlu, 2018 yılından bu yana da Denizli İhracatçılar Birliği (DENİB) Başkanı olarak görevini sürdürüyor. DENİB’de ikinci dönemini, 2026 yılında tamamlayacak olan Başkan Memişoğlu’na bundan sonraki hedef ve planlarını soruyorum.

“İyi ki iki dönem kuralı var” diyerek başlıyor sözlerine. Bugüne kadar hep işini önceliklendirdiğini kaydeden Memişoğlu, bu soruyu yanıtlarken diğer cevaplarına nazaran daha ayrı bir özen gösteriyor. Bugüne kadar herhangi bir görev için talepte bulunmadığını, ancak sorumluluk almaktan da çekinmediğini dile getiriyor ve şu ifadeleri kullanıyor; “Bugün mevcut bir görevin içerisindeyim. Hedefim yüz akıyla bu görevi tamamlamak”

YARIM KALAN BİR HİKÂYE Mİ? YOKSA HİKÂYE TAM DA BURADA MI BAŞLADI?

İletişimi güçlü bir yönetici imajı, sanata ve edebiyata olan tutkusu, basınla uzun yıllardır sürdürülen iş birliklerinin arka planında yarım kalmış bir hikâye mi gizli?

Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümünü kazanarak kaydını yaptıran Memişoğlu, ardından ticari faaliyetlere daha fazla zaman ayırma ihtiyacı ortaya çıkınca Denizli’ye geri dönme kararı aldı. Bu kararın nedenlerini ve sonrasını anlatıyor ilk kez.

İkili ilişkilerinde iletişiminin her zaman iyi olduğunu belirten Memişoğlu, bölümü ise tesadüfen kazandığını anlatıyor. Tercih listesinin ilk 5 sırası oldukça ilginç: Ege Üniversitesi Tıp, Makine, Tekstil, Gazetecilik ve Halkla İlişkiler, ardından 5. sırada İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi.

YIL 1982…

Hüseyin Memişoğlu tercih listesinde 5. sırasında bulunan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazanıyor. Ancak mesafe nedeniyle İzmir’i önceliklendiriyor ve o dönem okul birincilerine tanınan hak sayesinde (Bu sırada liseyi okul birincisi olarak tamamladığını öğreniyorum) bir üst tercihi olan Ege Üniversitesi’ne gitmeyi seçtiğini söylüyor. Bir süre okul ve iş hayatını birlikte götürmeye çalışıyor ve başarıyor. Hafta içi okula, hafta sonu ise işe zaman ayırıyor. Ardından babası Celal Memişoğlu, bir seçim yapmasını istiyor. “Ya işin başına geç ya da okuluna devam et” Oldukça zor bir karar. Bir yıl okul hayatına ara veren Memişoğlu, bir sonraki dönemde ise kaydını aldırarak radikal bir kararla, hayatındaki kritik bir dönemeci geride bırakıyor.

“Yıllar sonra durup düşündüm, hayatımda hiç keşke var mı diye. Hayır bu benim için bir keşke değildi. Çünkü aldığım karar sonrası yaşadığım hayat da bana başarı getirdi. Gazeteci olsaydım başarılı olur muydum? Herhalde olurdum diye düşünüyorum” diyor gülerek, burada bir de manşet veriyor ama o bende kalacak çünkü söz verdim 😊

BİR KİTAP İKİ KEZ OKUNUR MU?

Sohbetimizi sonlandırırken, kitaplara geliyor konu. Genellikle biyografi ve roman okumaktan keyif aldığını, kitap hediye etmeyi de çok sevdiğini söylüyor. Hiç iki kez okuduğunuz bir kitap oldu mu diye soruyorum. Mario Puzo'nun 'Baba' ve Paulo Coelho’nun ‘Okçu'nun Yolu’ yanıtını veriyor. Bende bu iki kitabın ismini not alıyorum.

Memişoğlu ile röportajımızı su sözlerle noktalıyoruz: “Suyun bir amacı vardır o da denize ulaşmak. Eğer önüne engel gelirse etrafından dolaşır. Bu iradedir. Önüne çukur çıkarsa doldurur ve yine devam eder. Bu da sabırdır”

Her zorluk başarıyı getirir mi bilmem ama. Başarı kesinlikle tesadüf değil. Üstelik başarı kadar başarısızlıklardan da almamız gereken çok ders olduğu kesin. Bu bana “Demir tavında dövülür” sözünü hatırlatıyor. Bugün belli başarılarıyla bildiğimiz, önemli pozisyonlara gelmiş, önemli kurumlarda temsiliyet görevi elde etmiş isimlerin yürüdüğü yollarda, okumamız gereken kıssadan hisseler var. Ben bu sohbetten payıma düşeni aldım, darısı siz değerli okurlarımın başına.

Kalın sağlıcakla…