Ben yıllardır sınıfta çocukların gözlerindeki merakı seyreden bir eğitimciyim. Matematiği anlattım, sınava hazırladım, başarıyı gördüm ama şunu hiç unutmadım:
Bilim, bir çocuğun gözündeki ilk ışıktır.
Bu ışığı büyütecek mekânlar yıllardır bu ülkede eksikti.

Türkiye’de bilime para bulunmadı.
Taşa var, duvara var, şölene var, mitinge var…
Bilime gelince yok !
Üniversiteler toplumla bağını yitirdi.
Holdingler parayı reklama, şova akıttı.
TÜBİTAK’ın desteği çoğu zaman çay buğusu kadar sembolik kaldı.
Tam bu nedenle Merkezefendi’de yapılan iş benim yüreğime dokundu.
Devletin yapmadığını, üniversitenin düşünmediğini, büyük sermayenin akıl etmediğini
Merkezefendi Belediyesi yaptı.
Bizim Şeniz yaptı!
Yaklaşık beş bin metrekarelik bir alanda, tek kuruş dış destek almadan, belediyenin kendi kaynaklarıyla Atatürk Bilim Merkezi kuruldu. Bu bir bina değil; bu bir irade, bir vizyon, bir gelecek inşasıdır.
Kapıdan içeri girdiğinizde başka bir dünyaya geçiyorsunuz.
Kızıl topraklı Mars yüzeyinde çocuklar yürüyor.
Kayalara basıyorlar, düşük yerçekimini hissediyorlar.
Bir öğrenci bana döndü:
“Hocam burada yaşamak zor ama mümkün.”
Bilim işte böyle başlar:
Hayal kurmakla.
Sonra uzay istasyonu.
Alarm çalıyor, enerji düşüyor.
Paneller değişiyor, oksijen izleniyor.
Çocuklar görev alıyor. Bu bir oyun değil;
sorumluluk eğitimi.
Bir düğmeye basılıyor, deprem simülasyonu başlıyor.
Zemin sallanıyor, fay kırılıyor.
Deprem artık kitapta bir paragraf değil;
ayağın altından geçen bir duygudur.
Tıp bölümünde kalp pompalanıyor, akciğer nefes alıyor.
Bir çocuk soruyor: “Kalbim böyle mi çalışıyor?”
Evet. Ve bunu dokunarak öğrendi.
Robotik atölyelerinde küçük eller kod yazıyor.
Bir satır komutla robot hareket ediyor.
O gözlerde şunu gördüm:
“Ben yapabilirim.”
Topraksız tarım serasında kökler suda büyüyor.
Bilim ekmeğe, sebzeye, hayata dönüşüyor.
Planetaryumda yıldızlar anlatılıyor.
Koca evren tavanın üstünde dönüyor.
Bir çocuk fısıldadı:
“Hocam, yıldızlara dokunabilir miyiz?”
Bu merkez o duyguyu veriyor.
Bu yer bir eğlence merkezi değil.
Atatürk Cumhuriyeti’ne yakışır bir bilim merkezi.
İsmini boşuna taşımıyor.
Atatürk ne demişti?
“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.”
Bu merkez bu sözün mekânıdır.
Merkezin bir ileri aşaması hazırlanıyor:
ARGE birimi.
Bu çok önemli. Çünkü bilim sadece gösterilmez; üretilir.
Sürdürülebilir ve yenilikçi olması umut veriyor.
Gençler bu merkezde proje geliştirecek, hata yapacak, çözüm üretecek.
Bilim Merkezefendi’nin içine kök salacak.
Denizli yıllarca Pamukkale’nin beyazıyla övünürdü.
Şimdi o beyaza bir renk daha eklendi: bilim.
Yakında açılışı bekleniyor.
Denizli merakla izliyor.
Doğru da yapıyor.
Bu şehir artık yalnızca doğanın güzelliğiyle değil, bilimin ışığıyla da anılacak.
Benim içimde bir inanç var:
Bu merkezin bir köşesinde, bu toprakların yetiştirdiği büyük bilim insanı Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz’ın adı da yaşayacaktır.
Bu hem geçmişe saygı, hem geleceğe ilham olur.
Sonuç nettir:
Bu ülkede bilime sırtını dönen çok oldu.
Ama Merkezefendi Belediyesi dönmedi.
Merkezefendi Belediyesi beklemedi.
Merkezefendi Belediyesi yaptı.
Cümle kısa ama anlamı büyüktür:
Bizim Şeniz yapmış!
Denizli Mars’a çıkıyor.
Ve bu daha başlangıçtır.