Bazen bir şehir, sadece sokaklarından, binalarından, projelerinden değil, orayı yöneten adamın ruhundan da anlaşılır.

Denizli bugün sokağında farklı bir yaklaşım, meclisinde farklı bir ses, meydanlarında farklı bir nefes taşıyor.

Bu değişim ne bir planla başladı, ne de bir kampanyayla.

Her şey, alışılmış siyaset anlayışını ters düz eden, doğru, gerçek peşinde koşan ve koltuğa bağlı kalmayan yapıyla öne çıkan bir adamla başladı.

Kimi onun sinirine anlam veremedi, kimi suskunluğuna.

Bazıları gözlerinin içindeki yorgunluğu gördü, bazıları konuşmalarındaki kırılmaz kararlılığı. Belediye Meclisinde kabullenemediği haksızlıkları, hukuksuzlukları bağıra bağıra ve bazen ironiyle gülerek (Çoğu zaman kızgınlığını ironik gülüşüyle yüzüne yansıtıyor) Meclis üyelerine ve halka anlatmaktan vazgeçmiyor.

Yaptıkları, izlediği yol, çizdiği siyasi yaklaşım şunu gösteriyor;

Bu adam başkan olmak için gelmedi; bu şehirde kendisi olarak kalmak için geldi.

Adı Bülent Nuri Çavuşoğlu…

Ve o artık Denizli’yi yöneten biri değil, Denizli’yi aynaya baktıran bir tarz.

Görev süresinde 1 yılını tamamladı artık 2 yılın ilk çeyreğinde…

“Kimdir bu adam, nasıl bir tarzı ve yönetim şekli var” diyenler için dilimiz döndüğünce anlatmak istedim kendisini… Başarılı bulanda var, bulmayanda. Ancak yakınen takip ettiğim için şunu net söyleyebilirim! Şehrin kaynaklarını koruma çabası, bu konudaki hassasiyeti bence çok değerli.

Mesleğimin yapısı gereği tanıştığım, 20 yıldır tanıdığım bir isim kendisi…Tarzıyla da her zaman şaşırtmıştır beni.

Bülent Nuri Çavuşoğlu’nu tanımak için belediye binasına gitmek yetmez.

Çünkü onun gerçek mesaisi orada değil. O kahvede, pazarda, sokakta, meydanda, kent lokantasında, kitap günlerinde, tiyatro kulislerinde dolaşır.

Olabildiğince görünür, ama bir o kadar da hesap yapmadan yaşar.

Siyaset diliyle konuşmaz, halkın ritminde yürür.

Kimi zaman sessizdir, kimi zaman aniden öfkelenir. Bu hâlleriyle de “alışıldık başkan figürü”nü bozar.

Gelecek için planları olan siyasi yaklaşımda büyük vaatler, yatırım sözleri ardına verilir. Alışıldık başkan figürünü Çavuşoğlu, bu konuda da bozdu.

“Halkımızın ekonomik sıkıntıların pençesinde sıkıştığı bir dönemde bizim yolumuz halkımızın yanında olmak” diyen Çavuşoğlu; 2025 ve belki de 2026 yılını sadece halkın ihtiyaçlarına yönelik hizmetler yapacağını belirterek, sosyal belediyeciliği öncelediğini vurguladı.

Ve onun bugüne kadar yaptıklarıyla Denizli’de sosyal belediyecilik, artık yalnızca ihtiyaç sahiplerine koli göndermekle tanımlanmıyor.

Çavuşoğlu’nun yönetiminde bu anlayış bir hak teslimine dönüştü.

Düşük ücretli, sağlıklı ve doyurucu yemeklerle açılan kent lokantalarıyla, “ekonomik kriz var, insanlar aç kalmasın” diye değil; “herkesin sağlıklı yemeğe erişim hakkı var” diyerek hayata geçirildi.

Lokantaya gelen gençler, emekliler, işçiler sıraya girerken utanç değil, huzur taşıyordu.

Çünkü bu sistem, insanı aşağılamıyor; insana saygı gösteriyordu.

Zincir marketlere alternatif olarak kurulan Kent Marketler, Denizli’nin kendi raflarını kurdu.

Ucuza, adil fiyata, aracısız ürünü almak artık bir torpil değil, hak.

Çavuşoğlu, bu marketleri “fiyat indirimi”yle değil, “adalet”le savundu.

“Belediye rekabet etmez, denge kurar” diyerek toplumsal dengeyi yeniden tarif etti.

Doğum yapan annelere, askere giden gençlere destekler açıkladı… Öğrenciler için yemek ve ulaşım destekleri, yaşlılar için “Emekli Kart”…

Ama tüm bunlar sessizce, gösterişten uzak şekilde dağıtıldı.

Kamuoyuna değil, vicdana hitap eden bir sistem kuruldu.

Bu yardımların bir özelliği vardı: “Teşhir” edilmiyor, ihtiyaç gizlice karşılanıyordu.

İşte Çavuşoğlu’nun sosyal anlayışı tam da bu çizgideydi…Saygı duyan ama boyun eğdirmeyen bir destek politikası.

Denizli, kültür-sanat faaliyetleri açısından öncedende önemli bir şansa sahipti. Şimdi de bu şansı sürüyor!

Ancak Çavuşoğlu bu alanı, teknik bir müdürlüğün değil; belediyenin ruhunun bir parçası hâline getirdi.

• Açık hava konserleriyle halk müziği, pop, caz gibi türler sokağa taştı.

.Kısa film festivaliyle şehre yeni bir boyut geldi. Bale ve opera günleri başladı.

• Açık hava tiyatroları ve çocuk şenlikleri, mahallelerde sanatla buluşmayı mümkün kıldı.

• Kitap fuarları, edebiyat buluşmaları, gençlik festivalleri, sanat atölyeleri…

Kentin kültürel nabzı sadece merkezde değil; her semtte atmaya başladı.

Bir belediye başkanının, kültürü bir ‘ikram’ değil; bir ‘ihtiyaç’ olarak görmesi çok şey anlatır.

Çavuşoğlu, kültürü halkla buluştururken bunu elitist bir dille değil; ulaşılabilir, içten, samimi bir şekilde yaptı.

Denizli bugün bir sanayi şehri olduğu kadar, yavaş yavaş bir sanat şehrine de dönüşüyor.

MECLİSTE BİR SES; SESSİZLERİN SÖZÜNÜ YÜKSELTEN TARZ

Belediye Meclisi’nde Çavuşoğlu’nun tarzı belirgindir:

Sert cümleler, net ifadeler, sakınılmaz yüzleşmeler.

Süslü anlatımlardan, politik manevralardan uzak bir duruş sergiler.

Gerekirse lafı yarıda keser, ama asla yalan söylemez.

Gerçeği aramaya da devam ediyor. Bıkmadan, usanmadan…

Muhalefetle ilişkisi ise gergin değil; adeta çıplak, yalın ve net.

Yani ne hissediyorsa onu söylüyor.

Söyleyeceği şeyden önce “kime söyleniyor” diye de tartmıyor.

Bu yönüyle alışılmadık bir aktör olduğunu bir kez daha gösterdi.

Çünkü ezberlere uymayan biri, her zaman biraz huzursuzluk yaratır.

Ama tam da bu yüzden halkta da karşılık bulduğunu söyleyen çok kişiyle karşılaştım.

Çavuşoğlu’nun ruh hâli yönetim tarzını etkiler.

Ona bakınca bazen gülümseyen bir çocuk, bazen yorgun bir adam, bazen sert bir savunucu görebilirsiniz.

Çünkü o bir “politika makinesi” değil; hisseden bir insan. Her anını yaşayarak, açıkça herkese hissettiriyor.

Bazen sinirlenir, bazen bir şeyi anlatmak için kendini paralar.

Bazen duygulanır, bazen kural koyar. Çünkü gerçeklik, doğruları söylemek en pahalı erdemdir; Çavuşoğlu bunu tüketmeden taşıyor.

Gelelim sokağın sesine… Duyduklarımı paylaşıyorum! Denizli’de bir şeyler değişiyor.

Binalar yükselmekten çok, insanlar görünür oluyor.

Belediye kapısına gelen vatandaş, artık kendini yalnız hissetmiyor.

Sokaktaki genç, “bu şehirde bana yer var” diyor.

Sanatçı, yazar, çocuk, anne, emekli, öğrenci…

Hepsi bu kentin birer parçası gibi değil; sahibi gibi hissetmeye başlıyor.

Ve tüm bunlar, tek bir adamın “siyaset yapmak” yerine “şehirle ilişki kurmayı” seçmesiyle oluyor bence.

Bülent Nuri Çavuşoğlu…

Belki en kolay tanımlanacak başkan değil.

Ama kesin olan şu:

O, bu şehri yönetmiyor; bu şehirle birlikte yaşıyor.